Tarih

Çin’in Lob-Nor Bölgesi’nde Uyguladığı Nükleer Silahlar

Yazar: Esengül ARGUN 

İnsanat bahçeleri 1950’ye kadar Avrupa’nın en utanç verici uygulamalarından biridir. Siyahi ırkçılığın en doruğunun yaşandığı bu dönemde; Fransa, Belçika ve diğer ülkelerden yüzlerce, binlerce insan, kafeslere kapatılmış olan siyahi insanları, sanki onlar  birer hayvanmışçasına diğer hayvanlar ile birlikte ziyaret ediyorlardı. İnsanat bahçeleri büyük bir ilgi merkeziydi. 1889’da Paris’teki Dünya Fuarındaki insanat bahçesini 18 milyon insan ziyaret etti. 400 Aborigin ve Afrikalı yarı çıplak şekilde kafeslere kapatılıp büyük kalabalıkların önüne çıkarıldılar. 1800’lerin sonları ve 1900’ların başlarında insanat bahçeleri Avrupa’da çok popülerdi. Kuzey Amerika daha sonradan benzer bir şekilde bu kervana katıldı. 1900’lerin başlarında Bronx hayvanat bahçesi Ota Benga adındaki Kongo’lu bir insanı sergiliyordu. Benga, diğer hayvanlarla kafese atılmıştı. Maymunları taşımaya ve orangutanlarla güreşmeye zorlanıyordu. Hayvanlarla birlikte olmadığı zamanlarda ise sepet örüp ok ve yay ile sağa sola atış yapıyordu.

1900’lerde insanlar büyük bir şiddetle karşı çıkmamalarına rağmen, bu tarz aklı başında insanların yaptığı korkunç ırkçılık, halkı büyük bir hayrete düşürdü. Londra’da siyah renkli insanları zincire vurmuş olan benzer bir şov insanların ırkçılık karşıtı protestoları yüzünden kapanmak zorunda kaldı. İkinci Dünya savaşından sonra Avrupa’da insanat bahçeleri kavramı yok oldu. Adolf Hitler bunu yasaklayan insanlardan biriydi. En son insanat bahçesi 1958 yılında Belçika’da Circa’ da sergilendi. Maalesef insanat bahçeleri dünyanın kusurlu geçmişinin rahatsızlık verici ırkçılık öykülerindendir.

Her ne kadar yasal anlamda bu vahşet 1950’ lili yıllarda son bulunduğu söylense de durum Doğu Türkistan’daki Lob- Nor Türkler’ i için ne acı ki devam etmektedir. Üstelik 1900’ lü yıllarda Ota Benga’ nın simgesi olduğu bu vahşet hakkında bilgi sahibi olabilmemize rağmen, içinde bulunduğumuz 21. yy da soydaşlarımızın yaşadıkları hakkında çok az bilgiye sahibiz. Oradaki insanların hangi şartlar altında, nelere maruz kalmak zorunda olduklarını bilemiyoruz. Bugün, içinde bulunduğumuz yüzyılda, şu an şu dakikada, bizlere ortalama 3155 km uzakta olmasına rağmen manevi anlamda bir o kadar da yakın olan, Doğu Türkistan’daki soydaşlarımız Lob-Nor halkına, Çin hükümeti tarafından bu vahşet uygulanmaya devam edilmektedir. Halkın bulunduğu yerleşim yerinin etrafı çevrilmiştir ve izin alınmaksızın bu bölgeye giriş çıkışlar yasaklanmıştır.  Bölgeye gelen turistler, ancak belli bir ücret karşılığında Çin polisi eşliğinde bu yerleşim yerini görebilmektedir. Lob-Nor halkı, farklı bir tür canlıymış gibi algı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Soydaşlarımız bugün doğu ve batı medyalarının sessizliği altında adeta bir hayvanat bahçesi canlısı gibi sergilenmektedirler. Fotoğraf çekmek, onlarla orada sohbet etmek kesinlikle yasaktır.

Irkçılık 1800’lerden beri çok yol kat etse de bugün hala yaşanmaktadır. Bunun en açık örneklerinden birisi tüm dünyanın gözü önünde Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı soykırımlar ve Lob-Nor‘ daki insanların tıpkı 1900’lü yıllarda olduğu gibi insanat bahçelerinde sergilenmesidir. Onların şu anda ne durumda oldukları, nelere maruz kaldıkları, neleri yapmaya zorlandıkları hakkında gerekli donelere sahip değiliz. Çin hükümetinin gizlilik politikası nedeniyle elimizde yeterli verimiz ne yazık ki bulunmamaktadır.

Lau-Lan Şehri’nin  ve Lob- Nor Gölü’nün  Gizemi

19. yüzyılın, ikinci yarısında tüm dünyanın dikkati tek bir noktada toplanmıştı. Çin antik haritalarda, Tarim Havzası’nın doğusunda büyük bir göl olduğu kaydedilmişti. Ancak gelinen o noktada ve tarihte değil ki büyük bir göl tek damla su bile yoktu. Çin tarihi kaynakları, Lob Nor’ u tuzlu su gölü olarak nitelendirmişlerdi  ve  yakınında,  Mete Han’ın üzerinde özenle durduğu ve mektuplarında  bahsettiği Lou-lan şehri bulunmaktaydı. Şehir de göl de geride hiçbir iz bırakmadıkları için tam bir bilinmezler silsilesini oluşturmaktaydılar. Üstelik 6. yy’ dan itibaren bu bölgeler çöle dönüşmüşlerdi.

1900’lü yıllarda Kaşif Hedin araştırmaları sırasında çok sayıda deniz kabuğu, yoğun tuz tabakası ve geriye kuru dalları kalmış kavak ağacı ormanı buldu. Üstelik civarında insan yaşamının izleri ve pek çok harabeyle karşılaştı. Bu esnada Hedin’ in yardımcısı bir Uygur vatandaşı olan Oerdek, ellerinde yalnızca bir tane olan ve pek çok işlerinde kullandıkları küreklerini,  bir önceki yerde unuttuğunu fark etti. Oerdek, geri döndüğü zaman burada gözden kaçırılmış olan çok sayıda konut alanını fark etti. Lou-lan, büyük bir şans eseri keşfedilmişti. Bölgede bulunan el yazmalarında, bölgeye Çince “Lou-Lan” ismi verildiği ve “ Kroraina olarak adlandırıldığı incelemeler sonucu ortaya çıkmıştır.[1]  Ancak, Lob-Nor Gölü hala gizemini korumaktaydı. Bu bilinmezin cevabı Hedin’ de gizliydi. O, bir teori ortaya attı ve bunu da yaklaşık 30 yıllık gözlem sonucu ispatladı. Hedin’e göre Lob-Nor “Gezici Göl” dü. Yani, Lob-Nor Gölü, içine akan nehrin akışına göre yerini değiştiren bir göldü. Üstelik Hedin, bir zamanlar deve ile geçtiği bu çölden, aynı rotada kano ile yolculuk yapmıştı.

Hunlar için sadece Doğu Türkistan değil, Batı Türkistan’da aynı önemi taşıyordu ve en başından beri Hunlar’ a bağlıydı.  MÖ. 36. Çin generali Kan Yen- shdu konuşurken şöyle diyordu; “batı memleketleri başlangıçta Hunlar’ a bağlı idi. Şimdi de Çi-çi Han’ın ünü ve gücü ta uzaklara kadar yayıldı ”. [2] Aldığı pek çok memleketin isimlerini mektuplarında belirtmeyen Mete Han, nedense Lou-lan bölgesinin alınmasını, adını zikrederek mektup yazmıştır.[3] Mete’nin buraya verdiği önem niyedir henüz bilememekle birlikte,  o toprakların binlerce yıldır Türk toprağı olduğu sonucuna varabilmekteyiz. Ancak o dönemde de Çin, uyguladığı bir takım siyasi, politik ya da kendilerince nihai sonuçlar elde edebilecekleri yolları deneyerek, bugün olduğu gibi o tarihlerde de topraklarımızı işgal etmeye çalışıyordu. Ünlü Çin elçisi Cang Çien, Çin imparatoruna verdiği raporunda, Lou-lan Şehri üzerinde dikkatle durulmasını öğütlemişti. Cang- Çien ’in gezmesi MÖ 125’te sona erince, Çin ile batı arasında kervanlar artık sık sık gidip gelmeye başladılar. Hunlar buna karşı geldiler ve mücadele başladı.[4] 13. yüzyılın sonlarında bu bölgede bulunan Marko Polo eserinde Lob şehri hakkında ilginç bilgiler vermiştir.

Bu şehrin otuz günde geçilebilecek devasa ve zorlu bir çöl oluğundan bahsetmiştir. Çölde yiyecek bulunamadığı için hiçbir canlının yaşamadığını ancak çölde pek çok ruhun yaşadığından bahseder. “…bu ruhlar yolcuların ölümüne neden olmak için onlara harika hayaller gösterirlermiş. Gündüz bir yolcu biraz uyumak için veya ihtiyaç karşılamak için geride kalırsa ve yol arkadaşları bir tepenin ardında kaybolursa,  tanıdık sesler ona adıyla seslenirmiş, o da bu sesleri izleyerek yoldan çıkar ve nereye gideceğini bilemediğinden ölürmüş. Geceleri de yolcular yolun yan tarafından büyük bir atlı grubunun sesini duyarmış ve bu seslerin kendi yol arkadaşlarından geldiğini sanarak o tarafa doğru giderlermiş, gündüz olunca da aldatıldıklarını anlarmış ve başları tehlikeye girermiş. Bazen de gündüz, birileri geride kalırsa ruhlar yol arkadaşlarının görünümüne girip onları adlarıyla çağırırlarmış ve yoldan çıkmalarına neden olurlarmış. Bazıları da bu çölden geçerken kendilerine doğru gelen bir ordu görmüşler ve soyulmaktan korkup ana yoldan ayrılarak kaçmışlar ama sonra bir daha yolu bulamayıp açlıktan ölmüşler. Bazen de havayı hem çeşitli çalgıların sesiyle hem de davul ve savaş gümbürtüsüyle doldururlarmış. Yolcular gece uyumadan önce ertesi gün izleyecekleri yolu gösteren işaretler dikerler, hayvanlarının boynuna yoldan çıkarlarsa bulunmaları için çan takarlarmış.”[5] Çince’ de  ve  Türkçe’ de bu kelimenin anlamı ve etimolojisinden söz edilmemektedir. Çin kaynaklarında yalnızca “lob” kelimesi geçmektedir. Onun da anlamı “suların birleştiği yer” dir. Lob-nor Gölü’ne aynı zamanda “büyük göl” anlamına gelen Çön-Kül adı da verilmektedir. Yerlilerin dediğine göre bu ismi, o bölgede yer alan Moğollar vermiştir. [6]

Çin,  Lob-Nor  Bölgesi’nde Ne Yapıyor?

Doğu Türkistan’da bulunan Lob-Nor bölgesi, Çin’in ana nükleer test alanıdır. Doğu Türkistan’da Gerçekleştirilen Nükleer Denemeler (1964-1997 Yılları Arası) “Nükleer merkezi” ve “atom deneme alanı’’ Doğu Türkistan’ın Lob-nor bölgesindedir. 1964’den bu yana 11’i yer altında olmak üzere toplam 44 nükleer deneme yapılmıştır. Hiçbir koruyucu tedbir almaksızın yapılan bu denemeler sonucunda resmi kayıtlara göre 210 bin insan hayatını kaybetmiştir. Radyoaktif yayılma sonucu; çevre kirlenmekte, tabiat ve ürünler tahrip olmakta, başta kanser olmak üzere çeşitli hastalıklara yakalanmakta, çocuklar ise sakat veya ölü doğmaktadır. Bu bombaların etki aralıkları 1 kilo ton ile 4 mega ton arasında değişim göstermektedir.

The Nuclear Threat Initiative’a göre 17 Kasım 1976’da, Çin’in  havadan attığı en büyük bomba 4 mega ton olduğu tespit edildi. Yine Çin’in 21 Mayıs 1992’de yer altından yaptığı en büyük nükleer deneme testlerinden bir diğeri de 660 kilo tondu. Yaklaşık 20 milyon insan, bu zehirli bölgeyle iç içe yaşamak zorundadır. Lob-Nor Bölgesi’ ne atılan bu bombaların pek çoğu, Hiroşima üzerine atılan bombalardan 300 kat fazla etkiliydi. IPPNW’ in  “radyoaktif cennet ve yeryüzü şekilleri” raporuna göre, sadece o bölgeye atıldığı tahmin edilen bombalar; atmosferden atılan platonyum 239, sezyun 137, stranyum 90 elementlerinin tahmin edilen miktardan 3 milyon küriden daha fazla olduğu tahmin edilmektedir[7]. Daha öncesinde de gramının yalnızca milyonda biri solunduğunda kansere sebep olan, 48 kilogram platonyum, işte bu bölgeye atılmıştır.

29 Temmuz 1996’da yapılan bir başka nükleer bomba atışı sırasında Çin hükümeti Uygur halkını bir anonsla uyardı. Bu yapılan nükleer bomba saldırılarının, nükleer silahlar üzerinde yapılan bir deneyle ilgili olduğunu ve bunun yasal olduğunu duyurdu. Bu zaman içerisinde bölgede yapılan bir araştırmada, Uygur Türkleri’ nin ifadeleri ise kan dondurucu niteliktedir. Halk, “Günlerce evlerinizin içerisinde kalın ve pencerelerinizi kapatın dediler. Aylarca meyve ve sebze yiyemedik. Bir zaman sonra uyarı yapılma gereği bile duyulmadı ama test yapmaya devam edildi ” şeklinde beyanlarda bulunmuştu. [8] Lob-Nor Türkleri ise Doğu Türkistan’ ın güneyinde, Lob-Nor Gölü’nün kıyısında yaşamaktadırlar. 1960’lı yıllarda on binlerle ifade edilen nüfusları, bu tarihten itibaren, Çinliler’ in yapmış oldukları nükleer denemelerle çok büyük oranda düşmüştür. Bu durum bölge etnik kimliğinin yok edilmesi yönünde değerlendirilebilinir. Geri kalan  kalan nüfus sonraları Aksu’ nun güneyinde yapay bir gölün etrafına yerleştirilmiştir. Burada tıpkı, Amerikalıların Afrikalılara yaptığı insanat bahçeleri gibi bir alan oluşturmuşlardır. Bu alana girebilmek için önce bilet almak gerekmektedir. Sonra tıpkı bir hayvanat bahçesini dolaşır gibi buradaki insanlar görülebilmektedir. Alanın dışında eski Lob-Nor Gölü’ne ithafen yapılması muhtemel ki düşünülmüş, bir yapay, Lob-Nor Gölü yapılmıştır. Bununla bölgeye gelen turist sayısını arttırmak istenmektedir.Çin işgalci yönetimi 1964-1997 yılları arasında bu bölgede 11’i yer altında olmak üzere toplam 46 nükleer deneme gerçekleştirmiştir. Bu dünyadaki en uzun nükleer seridir. Bunun sonucu olarak yüzbinlerce Uygur Türk’ü yaşamını yitirmiştir. Nükleer denemeler sonucu yayılan radyoaktif serpintiden dolayı günümüzde bile bölgedeki insanlar başta kanser olmak üzere birçok ölümcül hastalığa karşı yaşam mücadelesi vermektedir. Çevre ve ekolojik  denge tahrif edilmiştir. Çin, uyguladığı bu nükleer deneme programlarının her hangi bir çevre ya da bağımsız sağlık kuruluşlarınca bilinmesine müsaade etmemektedir. Bu sayede, yaptığı insanlık dışı nükleer bomba atışlarının sebep olduğu gerçek etkiler hiç kimse tarafından yine muhtemeldir ki asla bilinmemesi düşünülmüştür. 1996’dan bu yana bölgede hiç nükleer bomba atışı yapılmadığı bilinmekte. Ancak öncesinde atılan bombaların etkileri hala devam etmektedir. Ne acıdır ki bu etkiler nesiller boyu sürmeye devam edecektir. Lob-Norlar,  unutulmaya yüz tutan bir Türk topluluğudur. Mete Han’dan günümüze Türkler’e ev sahipliği yapan ve stratejik anlamda büyük öneme sahip bölge ve bölge halkı üzerinde, Çin hükümeti politikaları gereğince de bu kadim halk üzerinde çalışmalar yapılamamaktadır. Dolayısıyla yeterli belge, fotoğraf ya da videolarımız elimizde bulunmamaktadır.

KAYNAKÇA

Aliyeva, Minara.  “Lobnor Ağzı”, Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları,2013.

Ögel, Bahaeddin. Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi 1,Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1981.

Polo,Marco. Kubilay Han’ın Sarayında Bir Venedikli Seyahatname, İstanbul, Alfa Klasik Yayınları,2018.

https://hibakusha-worldwide.org/en/locations/lop-nor, Lop Nor, China, Nuclear Weapons Test Site, Erişim Tarihi, 06.12.2018.

http://dsr.nii.ac.jp/rarebook/06/index.html., Hedin, the Man Who Solved the Mystery of the Wandering Lake: Lop Nor and Lou-Lan, Silk Road in Rare Books, Erişim Tarihi, 06.12.2018.

[1] http://dsr.nii.ac.jp/rarebook/06/index.html., Hedin, the Man Who Solved the Mystery of the Wandering Lake: Lop Nor and Lou-Lan, Silk Road in Rare Books, Erişim Tarihi, 06.12.2018.

[2] Bahaeddin Ögel, Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi 1 ( Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1981), 457.

[3] Ögel, a.g.e., s.451.

[4] Ögel, a.g.e., s.451.

[5] Marco Polo, Kubilay Han’ın Sarayında Bir Venedikli Seyahatname, Çeviren, Leyla Tonguç BASMACI, (İstanbul: Alfa Klasik Yayınları, 2018) , 96-97.

[6] Minara, Aliyeva, Lobnor Ağzı, (Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları,2013), 21.

[7] https://hibakusha-worldwide.org/en/locations/lop-nor, Lop Nor, China, Nuclear Weapons Test Site, Erişim Tarihi, 06.12.2018.

[8]https://hibakusha-worldwide.org/en/locations/lop-nor,  Lop Nor, China, Nuclear Weapons Test Site, Erişim Tarihi, 06.12.2018.

bilimdili

Yorumla

Yorum yazmak için buraya tıklayın...