Tarih

Kıbrıs’ta Osmanlı Öncesi Türk Askerî Varlığı (Doç. Dr. Gökçe Yükselen Peler)

Bu bildiri “Kıbrıs’ta Osmanlı Öncesi Türkler Sempozyumu” bildiri kitabında yayımlanmıştır.

Özet

Günümüzde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yaşayan Türk nüfus, 1974 Mutlu Barış Harekâtı öncesi adada var olan Türkler ve bu harekât sonrasında adaya getirilip iskân ettirilen veya kendiliğinden gelip yerleşen Türkiyeli göçmenlerden oluşmaktadır. Umumi olarak zikredilen harekâtın evvelinde adada meskûn olan Türk nüfusunun 1571’de adanın Osmanlı devleti tarafından fethedilmesini müteakip Anadolu’dan getirilip Kıbrıs’a yerleştirilen Türklerin torunları olduğu kabul edilir ve bu kabul büyük oranda doğrudur. Fethin akabinde, binlerce Türk’ün Anadolu’dan sürgün usulüne göre Kıbrıs’a getirilip yerleştirildiği, Osmanlı arşivlerinde kayıtlıdır. Fakat fethinden evvel de Kıbrıs’ta Türklerin bulunduğu ile ilgili ciddiye alınması gereken kayıtlar mevcuttur. Bu kayıtlara göre Osmanlı devleri tarafından fethedilmesinden önce, Kıbrıs’ta beş çeşit Türk topluluğu mevcut olmuştur. Bunlar; Haçlı krallıkları döneminde adada yaşayan sıradan Türkler, Türk esirler, Lüzinyan devrinin ilk günlerinden itibaren adada bulunan Türk ticaret kolonisi, Karamanlı askerler ve Türkopoller şeklinde sıralanabilir. Görüldüğü üzere bu toplulukların son ikisi, farklı kültürel temellerden gelmekle birlikte, askerî topluluklar ve Kıbrıs Haçlılarının müttefiki olma konusunda ortak paydaya sahiptirler. Bu iki tip asker topluluğu haricinde, Kıbrıs’ta Haçlıların müttefiki olarak bulunmuş ve Türklerle ilişkilendirilebilecek diğer üç askerî topluluk ise Tatarlar# Macarlar ve Bulgarlardır. Kıbrıs tarihinde önemli rol oynamış bir diğer Türk askerî varlığı, Mısır merkezli bir devlet kurmuş olan Memluklerdir. Bunlar, daha önce zikredilmiş toplulukların aksine Kıbrıs Haçlılarının müttefikleri değil, onların düşmanları olmuşlardır. Bu çalışmada, varlıkları hem Doğulu hem de Batılı kaynaklar tarafından teyit edilen bu Türk askerlerinin Kıbrıs’ın sosyal ve siyasi tarihine etkileri irdelenecektir.

Anahtar Kelimeler: Kıbrıs, Türkler, fetih öncesi, Karamanoğulları, Memlukler, Türkopoller, Türkmenler.

Giriş

Günümüzde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurucu unsurunu teşkil eden Kıbrıs Türklerinin atalarının gerçekte kim olduğu konusunda birtakım tartışmaların olduğu görülmektedir. Türklerin Kıbrıs’a ilk ne zaman geldikleri ve ilk gelenlerin kim oldukları konusunda ciddi fikir ayrılıkları mevcuttur. Bu konuda iki resmî tarih tezi olan Rum ve Türk tarih tezlerinin, Andrew Mango (1997: 119-120)[1] tarafından Akdeniz Türk kültürünün bir ada üzerindeki son temsilcileri olarak değerlendirilen bu Türk topluluğunu, tamamen birbirinden farklı iki ayrı kökene dayandırdığı görülmektedir.

Rum tezleri, iddialarını tamamen Gerolimo Dandini’nin[2] ifadelerine dayandırmaktadır. Mesela Kıbrıslı Rum tarihçi Kyrris, Dandini’ye atıfta bulunarak 1596-1597’de adada bulunan Kıbrıs Türklerinin katledilmekten kurtulup yönetici sınıfın ayrıcalıklarından faydalanmak için İslam dinine geçen 12,000-13,000 Latin dönmeden ibaret olduğunu ileri sürmektedir (Kyrris 1996: 251-256). Ancak Rum tarihçilerin bu iddialarının bilim dünyasında pek kabul edilmediği görülmektedir. Mesela Jennings (1993: 142-143), Dandini’nin bu iddiasını “ahmakça ve kendi kendini kandırmaya yönelik” bulduğunu ifade etmektedir. De Groot (1986: 305) da Dandini’nin iddialarına karşı çıkarak fetihten sonra ihtida eden Latin ve Ortodoksların toplam sayısının 400 olduğunu ileri sürmüştür[3]. Aynı şekilde, fetih esnasında Türkler tarafından tutulan bir kayıt da bütün savaş boyunca sadece 17 Latin’in ihtida ettiğini ortaya koymaktadır (Göyünç 1971: 106).

Kıbrıs Türklerinin atalarının kim olduğu konusunda, resmî Türk tezlerinin daha sağlam kaynaklara dayandığı görülmektedir. Bu konudaki Türk tezleri, Kıbrıs Türklerinin 1571 yılında adanın fethini müteakip adaya Anadolu’dan yerleştirilen Türklerin ahfadı olduğu şeklindedir ve bu iddialar büyük oranda Osmanlı arşivlerine dayanmaktadır. Gerçekten Osmanlı kayıtlarında, fetih sonrasında adaya yerleştirilen Türk nüfus hakkında çok ayrıntılı bilgiler mevcuttur ve bu kayıtlar hemen fetihle birlikte başlamaktadır. Mesela 1581 numaralı Maliyeden Müdevver Defter’de adanın fethine katılan askerlerden 1000’i yeniçeri olma üzere 3800’ünün adaya yerleştiği kayıtlıdır (Halaçoğlu 2001: 44). Yine 17 numaralı Divan-ı Hümayun Mühimme Defteri’nde adaya yerleşen bu askerlere eş olmak üzere, Canik sancağından 3000 bakire talep edildiği kayıtlıdır (Orhonlu 1971: 93). 3800 asker ve onlar için Canik sancağından talep edilen 3000 bakire haricinde, Venedik döneminde büyük nüfus kaybına uğrayan adanın yeniden şenlendirilmesi için sürgün usulüne göre adaya sivil halk yerleştirildiği de arşiv kayıtlarında ayrıntılı bir şekilde yer almaktadır. 13 Cemaziyülevvel 980 / 22 Eylül 1572 tarihli, 2551 numaralı Mevkufat Defteri’nde adanın fethini takip eden bir yıl içerisinde, adaya,  Aksaray, Beyşehir, Seydişehir, Anduği, Develihisar, Ürgüp, Koçhisar, Niğde, Bor, Ilgın, İshaklı, Akşehir, Akdağ, Bozok havalilerinden 1908 ailenin yerleştirildiği kayıtlıdır (Halaçoğlu 2001: 40-41). Fethi müteakip on yıl içerisinde, yani 1581 yılına kadar, adaya yerleştirilmesi tasarlanan 12,000 ailenin 8,000’inin yerleştirilebildiği, 07 Ocak 1581 tarihli ve 43 numaralı Mühimme Defteri’nde kayıtlıdır (Orhonlu 1971: 97; Halaçoğlu 2001: 44). Bu 8,000 aile, düşük bir rakam olmakla birlikte, hane başına beş kişiden hesaplandığı zaman ortaya 40,000 civarında bir rakam çıkar. Bu rakama askerlerin sayısı da eklendiği takdirde adaya 1581 yılına kadar 43,000-44,000 civarında Türk’ün yerleştirildiği ortaya çıkmaktadır[4].

Sürgün usulüne göre Kıbrıs adasına nüfus yerleştirme işleminin 18. yüzyıla kadar devam ettiği anlaşmaktadır. 1702 yılında, Güngördü, Delili ve Kırıntılı cemaatlerinin Kıbrıs’a sürüldüğü, 8458 sayılı Maliyeden Müdevver Defter’in 170. sayfasında kayıtlıdır. Aynı defterin 266-67. sayfalarında ise 1713 yılında Elçiler, Batralı (Püseli), Bolahadlı, Cerid, Çaylak, Dermili, Hacılı, Kiselioğlu, Kılıçlı, Kırıntılı, Lekvan, Sakallı, Sendil, Şamlı, Şeyhli (Hacı Bahaddinli), Tacirli, Tırtar, Gedikli, Güzelbeğli, Karhacılı, Saçıkaralı cemaatlerinin Kıbrıs’a gönderildiği kayıtlıdır. 134 numaralı Maliyeden Müdevver Defter’in 66-67. sayfalarında ise 1727 yılında, Hardal, Paşmaklı, Yazıcılı, Hacı-İsalu, Tataroğlu, Kaçı, Horezm cemaatleri ile tekrar Şehli ve Gedikli cemaatlerinin adaya gönderildiği kayıtlıdır (Altay 1999: 456-458; Halaçoğlu 2001: 45; Halaçoğlu 2006: 141).

Kıbrıslı Rum tarihçilerin adaya Anadolu’dan nakledilen nüfus hakkında da şüphe oluşturmaya çalıştığı görülmektedir. Mesela Papadopoullos (1965: 24-26) adaya sadece Müslümanların değil Hristiyanların da nakledildiğini iddiasını ortaya atmaktadır. Aslında kayıtlar, Kıbrıs’a yerleştirilenler konusunda bu şüphelere yer bırakmayacak kadar ayrıntılıdır. Adaya gönderilenler meslekleri veya hangi cemaatlere mensup oldukları konusunda çok açık bilgiler mevcuttur. Yukarda verilen cemaat isimlerinden de görüldüğü üzere, 18. yüzyılda adaya sürülenlerin Yörük oldukları konusunda hiçbir şüpheye yer yoktur. Fetihten hemen sonra, 1572 yılında gönderilenlerin ise açık açık hangi mesleklerden oldukları belirtilmiştir. Adada çöken iktisadi hayatı canlandırmak üzere, hallaç, çizmeci, çilingir, aşçı, demirci, hamamcı, kunduracı, silahçı, tabakçı, tüccar, nalbant, keçeci, dülger, taşçı, dokumacı, âlim, imam, terzi, çiftçi gibi meslek erbabından kişiler adaya yerleştirilmiştir (Halaçoğlu 2001: 43). Elbette adaya yerleştirilen meslek erbabı içerisinde gayrimüslimlerin olup olmadığı sorusu akla gelmektedir. Çok sık olmamakla birlikte, Osmanlı iskân hareketleri kapsamında bazen gayrimüslimlerin de nüfus nakillerine dâhil edildikleri gerçekten vakidir. Ancak Kıbrıs’ta iskânın en önemli amaçlarından biri iktisadi ve askerî amillerle ada üzerindeki Türk-İslam varlığını güçlendirmek olduğu için yalnızca Müslümanların sürgüne dâhil edildiklerine dair ciddi işaretler vardır. Ermenak, Mamuriye, Selendi, Gülnar, Mud ve Silifke’den Kıbrıs’a gönderilen hanelerin Müslümanlardan teşekkül ettiği Bab-ı Asafi Divan Kalemi 793 numaralı Defter’de açık bir şekilde kayıtlıdır[5].

Görüldüğü üzere Kıbrıs Türklerinin atalarının kim oldukları konusunda, tamamen gerçek dışı iddialar üzerine bina edilmiş olan Rum tarih tezlerinin yanında, Rum tarihçilerin tamamen arşiv belgelerini temel alan Türk tezleri hakkında ortaya koydukları teviller de gerçek dışıdır. Kıbrıs Türklerinin atalarının kim olduğu konusunda Türk tezleri, arşiv belgelerinden üretilmiş bilimlik veriler üzerine inşa edilmiş olmaları itibarıyla, doğruluk payı çok yüksek iddialardır. Ancak tarihî kayıtlar, bilhassa adanın Osmanlı öncesi tarihi hakkındaki kayıtlar, derinlemesine tetkik edildiği zaman görülmektedir ki Türk tezleri eksiktir. Yukarıda zikredilen kayıtlardan da görüleceği üzere, fethinin hemen ardından Kıbrıs’a on binlerce Türk’ün nakledildiği çok açıktır. Ancak tarihî belgeler açıkça ortaya koymaktadır ki adanın Osmanlı devleti tarafından fethinden önce adada çeşitli sosyal tabakalara mensup birçok Türk bulunmakta idi.

Osmanlı Öncesi Kıbrıs’ta Türk Varlığı

Birtakım bilimlik çalışmalarda konuya temas edilmiş olmakla birlikte, Kıbrıs’ta Osmanlı öncesi Türk varlığını bir konu başlığı şeklinde ilk kez ele alan Kıbrıslı Türk araştırmacı Oğuz Yorgancıoğlu olmuştur (2000: 14-16)[6]. Kayıtlar, Osmanlı öncesinde adada pek çok farklı sınıfa mensup Türk’ün çok uzun süre adada bulunduğunu göstermektedir. Bu Türk gruplarını sivil Türkler ve asker Türkler şeklinde iki ana grup altında tasnif etmek mümkün görünmektedir. Sivil Türkler; Haçlı Krallıkları döneminde adada yaşayan sıradan Türkler, Lüzinyan döneminin başından itibaren adada bulunan Türk ticaret kolonisi, Türk esirler ve köleler şeklinde sınıflandırılabilir. Asker Türkler ise Karamanlı askerler, Türkopoller (Türközler), Tatarlar, Bulgarlar, Macarlar, Suriyeliler, Memluklüler ve Türkmenler şeklinde sınıflandırılabilir.

Osmanlı Öncesi Kıbrıs’ta Bulunan Sivil Türkler

Yorgancıoğlu (2000: 14-15), tarihçi Mehlika Aktok Kaşgarlı’yı kaynak göstererek İtalyan ve Fransız yazmalarının adadaki sivil Türklerden bahsettiğini, Kilikya Ermeni Kralı XI. Levon’un Papa Inoocentus’a yazdığı mektupta adada yaşayan Türklerden şikâyette bulunduğunu ve Guy de Lüzinyan’ın kendini karşılamaya çıkanların arasında Türklerin de bulunduğunu, Haçlıların hatıratlarında adadaki Türklerden bahsedildiğini ifade etmektedir. Yorgancıoğlu, bu Türklerin İslam – Arap hâkimiyeti sırasında adaya yerleştirilen Türk askerlerinin ahfadı oldukları düşüncesindedir. Lüzinyan döneminde adada oldukları iddia edilen bu sivil Türklerin akıbetinin ne olduğunu kestirmek kolay bir mesele değil. Venedik döneminde (1489-1571) Ortodoks Hristiyanların dahi zorla Katolikleştirildiği düşünüldüğü zaman Müslüman Türklerin de aynı akıbete uğradığı düşünülebilir. Ancak bunun böyle olmadığına dair birtakım işaretler mevcuttur. Mesela 1559 yılında Karpaz’da bir muhtesibin bulunması (Coureas 2016: 409) Müslüman sivil ahalinin bulunduğunu düşündürmektedir. Pek muhtemeldir ki Memluk ve Osmanlı devletleri gibi adaya komşu zamanın güçlü Türk-İslam devletleri ile olan ilişkiler, Venediklilerin korumasız Ortodokslara nazaran Müslümanlara daha müsamahalı davranmasını gerektirmiştir. Bilhassa adanın Memluk devleti ile olan ilişkisi bu ihtimali güçlendirmektedir. Her halükarda gizli veya açık bir şekilde Müslüman kalmayı başaranların yeni gelenlere katıldıkları düşünülebilir. Müslüman kalmayı başaramayıp Türkçeyi unutmayanların bir kısmının da tekrar ihtida edip yeni gelenlere katıldıklarını farz etmek yanlış olmayacaktır. Türkçeyi muhafaza edemeyenlerin büyük oranda yerli gayrimüslim halka karışmış olduklarına şüphe yoktur.

Lüzinyan Döneminin Başından İtibaren Adada Bulunan Türk Ticaret Kolonisi

Adanın doğusunda bulunan Magosa şehri, Lüzinyan döneminde büyük bir ticaret merkezi hâline gelmiştir. Hem Anadolu hem de Suriye ile yapılan ticaret neticesinde Magosa büyük bir zenginliğe kavuşmuştur (Heyd 1886: 3-23). Büyük bir ticaret merkezi hâline gelen şehirde her milletten tüccarlar olduğu gibi Türklerin de ticaret kolonisi bulunmakta idi (Turan 1964: 213, 223; Bedevi 1965: 80; Bedevi 1978: 20). Adanın bilhassa Antalya ile yoğun bir ticaret ilişkisi içerisine girdiği görülmektedir. Lüzinyan dönemi Kıbrıs’ı ile Antalya arasındaki ticarette hangi emtianın öne çıktığına dair ayrıntılı bilgi de mevcuttur (Bozkurtoğlu 2017: 53-77)[7]. Ancak Magosa’nın 1374 yılında Cenevizlilerin eline geçmesi ve 1464 yılında tekrar Kral II. James tarafından ele geçirilmesi esnasında şehir ticari önemini kaybetti. Bilhassa Magosa ile Suriye ve Mısır gibi Memluk toprakları arasında ticari emtia taşıyan gemilere yapılan korsan saldırıları ve 1426 yılında Memluklüler tarafından Kıbrıs’a gerçekleştirilen sefer, Cenevizlilerle Memluklüler arasındaki ticarete büyük zarar vermiştir (Coureas 2013: 329). Lüzinyan döneminde Magosa dışındaki şehirlerde de Türklerin ticaret yaptığına dair tarihî kayıtlar mevcuttur. Mesela Leontios Makhairas, kroniğinde, Türklerin ticaret yapmak için Girne’ye geldiği i açık bir şekilde ifade etmektedir (Dawkins 1932: c. 1, 143).

Magosa’daki bu ticaret kolonisinin akıbetinin ne olduğuna dair herhangi bir kayıt bulunmamakla birlikte, bunun tahmin etmek zor değildir. Adanın iktisadi durumunun baskıcı Venedik yönetiminde oldukça bozulduğu bilinen bir gerçektir. Bu ortamda ticaret kolonilerinin büyük çoğunluğunun ortadan kalktığı düşünülebilir ve Türk ticaret kolonisinin de bu durumdan nasibini almamış olması için hiçbir sebep yoktur.

Türk Esirler ve Köleler

Kıbrıs’ta varlığı kayıt altında bulunan bir diğer Türk sosyal tabakası, sayıları oldukça yüksek olduğu bilinen Türk esirlerdir. Hatta bu sayının yüksekliğinden dolayı endişelenen ada yöneticilerinin adanın güvenliğini bahane ederek zaman zaman bu esirleri katletmek suretiyle sayılarının düşürüldüğüne dair kayıtlar mevcuttur (Turan 1964: 226). Nitekim tarihî gelişmeler, Kıbrıs’ın Haçlı yöneticilerinin bu endişelerinde pek de haksız olmadıklarını ortaya koymuştur. İngiliz tarihçiler Beckingham (1957: 171) ve Hill (1940: c. 1, 52; c. 2, 469, 473), Memluklülerin 1425 yılında Kıbrıs’a düzenledikleri seferde, adada birçok vaftiz edilmiş ve edilmemiş Türk, Arap ve Mısırlı esirle karşılaştıklarını ve Limasol kalesinin Memluklülere bu Müslüman esirler tarafından teslim edildiğini aktarırlar. Benzer bir durumun İskepte kalesinde de cereyan ettiğine dair kayıtlar mevcuttur (Buharalı 1995. 97). Makhairas da kroniğinde birçok yerde adada Türk esrilerin bulunduğunu, hatta yer yer bunların hangi şartlar altında veya hangi olayların neticesinde adaya getirdiklerini kaydeder (Dawkins 1932: c. 1,  125, 143, 441, 633, 657). Makhaiaras tarafından vaftiz edilmiş esirlerle ilgili düştüğü bir diğer ilginç kayıt ise çok sayıda vaftiz edilmiş kölenin 1426’daki Memluk saldırısında Müslümanların eline düşmemek için dağlara kaçtığıdır (Dawkins 1932: c. 1, 657). Bu birtakım kölelerin samimi bir şekilde Hristiyanlığa geçtiğine işaret eder. Elbette bu kaçışın ardında mürtetlerin görüldükleri yerde öldürüldüğü gerçeği de var.

Kıbrıs’taki Türk esirlerin sadece dinî bakımdan değil, etnik bakımdan da çeşitlilik gösterdiklerinin bilgisine de ulaşmak mümkündür. Anadolulu Türklerin Kilikya Ermeni Krallığı ve Batı Anadolu Türk Beylikleri üzerinden, Kuman ve Türk kültür dairesi içerisinde sayılabilecek Tatar, Moğol, Çerkez ve Macar esirlerin Cenevizli ve Venedikli tüccarlar tarafından adaya getirildiklerine dair kayıtlar mevcuttur (Arbel 1993: 154; Usta 2011: 40)[8].

Bu esirlerin akıbetlerinin ne olduğu meselesi de cevap verilmesi zor bir konudur. Ancak mutlaka cevaplandırılması gerekmektedir. Zira pek muhtemeldir ki adanın sonraki demografisine katkıda bulunmuşlardır. Büyük çoğunluğunun katledildiğine şüphe yok. Vaftizsiz olanların güvenlik sebebiyle savaş esnasında veya öncesinde, vaftizli olanların birçoğunun ise savaş esnasında Türkler tarafından öldürülmüş oldukları düşünülebilir. Ancak vaftizsiz olanlardan kurtulanlar olmuşsa bunların evlerine dönmüş olmaları veya yeni gelen Türklere katılmış olmaları muhtemeledir. Vaftizli olanların Türk fethini görmüş olmaları daha büyük bir olasılıktır. Bunlardan yerli Hristiyan ahali arasında kendilerini gizlemeyi başaranlar muhtemelen ada üzerinde yaşamaya devam etmiştir.

Kıbrıs’ta Osmanlı Öncesi Türk Askerler

Yukarıda da zikredildiği gibi,  Karamanlı askerler, Türkopoller (Türközler), Tatarlar, Bulgarlar, Macarlar, Suriyeliler, Memluklüler ve Türkmenler olmak üzere, Osmanlı öncesinde birbirinden çok farklı askerî gruplar bulunmakta idi. Bunların bir kısmı aynı zaman diliminde adada bulunurken bir kısmı farklı devirlerde bulunmuş, bir kısmı kısa süreliğine adada bulunurken bir kısmı çok uzun bir süre adada bulunmuştur. Yine bu askerlerin bir kısmı Haçlıların müttefikleri olarak adada bulunurken bir kısmı da Haçlıların düşmanları olarak adada bulunmuşlardır.

Karamanlı Askerler

Ada üzerinde Karamanoğullarına[9] mensup askerî birliklerin bulundukları ve bunların Kıbrıs Krallığı’nın müttefiki oldukları konusunda, gerek Ayni, zahiri, Makrizi, İbn-i Hacer ve İbn-i Tagrıberdi gibi İslam kaynakları gerekse Makhairas, Amadi, Strambaldi ve Morosini gibi Hristiyan kaynakları hemfikirdirler (Darrag 1961: 256; Turan 1964: 225; Buharalı 1995: 104; Moukrazel 2007: 182). Mesela 1426’daki seferde Memluklülere karşı savaşan Kıbrıs Kralı Janus’un ordusunda Karamanoğlu Ali Bey’in gönderdiği Türkmenlerin de bulunduğuna dair kayıtlar mevcuttur (Ayaz 216: 102). Bu Karamanlı Türkmenlerin bir kısmının vaftiz olduğunu da anlaşılmaktadır. Zira Makhairas, Kral Janus’un emrinde bulunan Antalya Beyi Teke Bey’in İbrahim adlı vaftiz edilmiş oğlunun bu savaşta yanlışlıkla müttefikleri tarafından öldürüldüğünü de kaydetmektedir (Dawkins 1932: c. 1, 657.; c. 2, 214).

Bu Karamanlı askerlerin büyük çoğunluğunun 1426’daki Memluk seferinde kılıçtan geçirildiği bilinmektedir (İbn Tagrıberdi 1971: c. XIV, s. 294). Sonrasında adaya yeni birlikler gönderilmişse bunlar, 1487’de Karamanoğulları Beyliği’nin yıkılması ile ortadan kalkmış olmalı. Herohitia savaşında ölen Antalya beyinin oğlu İbrahim gibi vaftiz olanların bir kısmının Latinlere veya yerli ahaliye karıştığı düşünülebilir. Aralarında Türkçeyi unutmayanlar olmuşsa ihtida edip daha sonra yeni gelen Türklere katılmış olmaları muhtemeldir.

Türkopoller / Türközler

Bizans kökenli Tourkopoloi kelimesinden türemiş olan Türkopol adı, Bizans ordusunun kullandığı Türklerden, Türk – Hristiyan evliliğinden doğanlardan, Hristiyanlığa geçmiş Türklerden, Hristiyanlığa geçen Türklerin çocuklarından Türkler arasında büyümüş olanlardan oluşan askerlere verilen addı ve “Türk oğulları” manasına gelmekteydi (Harari 1997: 76; France 2005: 62). Hem adlandırma hem de bu uygulama Haçlılar tarafından ödünç alınıp uygulamaya konulmuştur. Haçlılar, Müslüman tebaalarından ve bilhassa Türkmenler arasından topladıkları birliklere bu adı vermişlerdir (Lammens 1921: 256). 1. Haçlı seferi esnasında Bizans odsusunda Türkopoller, Kumanlar ve Peçenekler ayrı ayrı birlikler teşkil etmekteydi (Krey 1921: 140; Harari 1997: 77) ki bu da Türkopollerin kimlikleri hakkında bir fikir vermektedir. Haçlı krallıkları döneminde, Türkopol, Orta Doğu kökenli hafif süvari manasında kullanılmaya başlamıştır ve bunların arasında Müslüman askerlerinde bulunduğu anlaşılmaktadır (Diament 1977: 184; Bachrach vd. 2005: 25; Jaspert 2006: 160; Forey 2016: 90). İstisnasız bir şekilde her zaman başlarında bir Latin Hristiyan bulunan (Burgtorf 2008: 38) Türkopoller, çarpışmalardaki görevleri haricinde, Müslümanları gözetlemek için keşif kolu, ileri karakollardan haber getiren ulak ve bazen de tarikat ileri gelenlerinin hizmetkârları olarak kullanılmakta idiler (Forey 2016: 87; Harari 1997: 88-89; Ehrlich 2007:20). Türkopoller, Müslümanlar tarafından mürtet olarak kabul edildikleri için hain o olarak telakki edilmekte ve yakalandıkları yerde öldürülmekte idiler. Nitekim Selahattin Eyyubi, Hattin savaşında ele geçirilen bütün Türkopolleri öldürtmüştür Nicholson vd. 2005: 72). Keza Memluklüler de Türkopolleri hain ve mürtet olarak görmüşlerdir.

Kıbrıs’taki Türkopol varlığının en geç 1191 yılından başladığını görüyoruz. İsaak Komnenus’un İngiliz kralı Richard’a teklif ettiği beş yüz süvarinin dört yüzünün Türkopol olduğunu Peterboroughlı Benedict kaydeder Cobham 1908: 7). 1291 yılında Filistin’deki son Haçlı kalesi olan Akka’nın da Memluk Sultanı Eşref tarafından fethedilmesinden sonra Hospitalier ve Templar (Tapınak) Şövalyeleri idare merkezlerini Kıbrıs’a taşıdılar (Burgtorf 2008: 129; Riley-Smith 2012: 180). Bunun sonucunda adada Templar Türkopolleri, Hospitalier Türkopolleri ve kraliyet Türkopolleri olmak üzere farklı Türkopol grupları ortaya çıktı. Tarikat Türkopolleri Turcopolier adlı bir kumandana bağlı iken kraliyet Türkopolleri Grand Turcopolier adlı bir makama balıydılar (Nicholson vd. 2005: 41, 156).

Misal olarak Hospialier Türkopollerine bakılacak olursa Hospitalier Şövalyelerinin paralı askerlerinin büyük çoğunluğunu Türkopollerin teşkil ettiği ve bu Türkopollerin Hoospitalier Şövalyelerinin yerleşkelerinde ayrı bölümlere sahip oldukları görülmektedir (Riley-Smith 2012: 84, 150).

1192 yılından itibaren Lüzinyan kralları tarafından Kıbrıs’ta Türkopollere toprak dağıtılmış ve Latin kaynakları umumiyetle kırsal kesimin güvenliğinden bunların sorumlu olduğunu kaydetmiştir (Dawkins 1932: c. 1, 55; Savvides 2006: 1208; Edbury 2015: 44). Bu Türkopollerin soylarından gelenlere 15. yüzyılda hâlâ paralı şövalye veya mülk sahibi olarak rastlanmakta idi (Echevarria 2009:105). 1460-1464 yılında cereyan eden iç savaşta da James’in yanında savaşan Türkopoller bulunurken 1473 yılında Baf’ta konuşlanmış Türkopol birlikleri bulunmaktaydı (Dawkins 1964: 29, 48).

Venedik devrinde de Kıbrıs’ta Türkopollerin varlığının devam ettiğine dair kayıtlar mevcuttur. 1500 yılının mart ayında adaya gerçekleştirilen küçük çaplı bir Osmanlı akını Türkopoller tarafından geri püskürtüldüğünü kaynaklar nakletmektedir (Arbel 1995: 164).  Kayıt bulunmamakla birlikte, Türkopollerin Latin kaynaklarında bahsedilen kırsal kesimin güvenliğinden sorumlu olmaları durumu Venedik döneminde de devam etmiş gibi görünmektedir. Zira bu ismin “kır bekçisi” anlamıyla terim hâline gelip yerli halkın diline yerleştiği anlaşılmaktadır. İngiliz devrinde dahi kır bekçisine bu ismin verildiğini görmekteyiz. İngiliz Binbaşı Gordon Home, turcopulos kavramını field-watchman yani “tarla bekçisi” şeklinde açıklamaktadır (Home 1960: 204). Bu açıklama, bugün artık işlevliğini kaybetmiş olan ve sadece çobanların başı gibi sembolik bir anlam içeren Kıbrıs Türkleri arasındaki desteban kavramını akla getirmektedir. Nitekim bu kelimenin izini Kıbrıs Rumcasında bulabilmekteyiz. Yaingoullis (2009), Kıbrıs Rumcası ile ilgili hazırladığı abidevi sözlüğünde turkobuleris şeklindeki kelimeyi “yardımcı polis” olarak açıklamakta ve kelimeyi Fransızca kökenli kabul etmektedir. Yukarıda zikredilen İngiliz Binbaşı Gordon Home’un ifadesi ile Yianngoullis’in verdiği bu bilgiler birleştirildiği zaman, bu kelimenin yerli halkın yerleştiği tahmini güçlendirmektedir. Nitekim Yorgancıoğlu (2000: 15) da bu Türkopollüğün kır bekçiliği olarak Lüzinyanlar devrinden itibaren adada kurumsallaştığı fikrindedir. Lüzinyan devri Kıbrıs’ta ticaretle birlikte tarımın da büyük bir gelişme gösterdiği bilinmektedir ki günümüzde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bazı bölgelerinde bulunan ve “anıt ağaç” olarak koruma altına alınmış Lüzinyan devrinde kalma 700-800 yıllık zeytin ağaçları bu bilgiliyi tasdikler niteliktedir. Yorgancıoğlu, bu zeytin bahçelerinin Lüzinyan döneminde büyük alanlar kapladığını ve bunların Türkopoller vasıtasıyla devlet tarafından korunup denetlendiği düşüncesindedir. Yukarıda zikredilen Grand Turcopolier makamına bağlı kraliyet Türkopolleri bilgisi bu tahmini güçlendirmektedir. Yiangoullis’in Fransızca kökenli bir sözcük olarak verdiği turkobuleris sözcüğünün kökü de bu Turcopolier kelimesi ile ilişkili olmalı. Osmanlı devrinde destebanlık şeklinde devam eden bu kır bekçiliği görevinin İngiliz devrinde de devam ettiğini ve resmî adının Rural Constable “Kırsal Polis Memuru” olduğunu yine Yorgancıoğlu ifade etmektedir. 1959 yılındaki Kıbrıs’la ilgili İngiliz kanunnamesinin 287. Bölümünün bu konulu ile ilgili olması (Yazar yok 1959) Yorgancıoğlu’nu doğrulamaktadır. Yorgancıoğlu ayrıca kır bekçiliği görevinin Türk soylu Türkopoller tarafından ifa edilmiş olması sebebiyle durkopullo kelimesinin Kıbrıs Rumcasında yerleşmiş olduğunu ve daha sonra bu vazifeyi görenlere milliyetleri dikkate alınmaksızın bu ismin verildiği ifade etmektedir ki iddia ikna edicidir.

Yorgancıoğlu’nun iddialarının bu aşamada ispatlanması mümkün olmamakla birlikte, umumi olarak geçmişte büyük oranda kırsal topluluklardan oluşan Kıbrıs sosyolojisini yakinen ilgilendiren destebanlık kurumu üzerinde ve hususi olarak da Kıbrıs Rumcası üzerinde bıraktıkları iz göstermektedir ki Türkopoller, devrin Kıbrıs hayatında nüfuzlu bir yere sahip olmuşlardır. Bu durumu, Haçlılar gibi silah taşıyan ve toplum içerisinde belirli bir statüye sahip ayrıcalıklı bir topluluk olmalarının tabii bir sonucu kabul etmemek için hiçbir sebep yoktur. Bu Türkopoller, Osmanlı Türklerin adaya düzenlediği seferlerde ve fetihle sonuçlanan savaşta çok büyük bir ihtimalle Osmanlıya karşı savaşmış olmalılar ve bu savaşta Venedik ordusunun geriye kalanı gibi çok büyük bir kısmı imha edilmiş olmalı. Eğer sağ kalanlar olmuşsa en azından bunların bir kısmının ihtida edip yeni gelenlere katılmış olabileceği ihtimali göz ardı edilmemeli. Ancak daha büyük bir kısmının Hristiyan yerli halkla karışmış olma ihtimali daha yüksektir. Nitekim İngilizlerin Kıbrıs’ta 1881, 1911, 1921 ve 1931 yıllarında yaptıkları nüfus sayımlarında sırasıyla 95, 139, 68 ve 146 Hristiyan anadillerinin Türkçe olduğunu ifade etmiştir (Konur 1938: 33; Papdopoullos 1965: 81). Bu veri ile benzerleri Yeşilköy ve Balalan Türk mezarlıklarında bulunan balbal şeklindeki mezar taşlarının Poli Hristiyan mezarlığında bulunduğu bilgisi (Bağışkan 1997: 318-319; Peler 2017) birleştirildiği zaman, 20. yüzyılın başlarına kadar küçük bir Hristiyan Türk topluluğunun varlığını devam ettirdiği anlaşılmaktadır. Ancak hemen belirtmek gerekir bu Hristiyan Türk topluluğunu sadece Türkopollere dayandırmak doğru olmayacaktır. Zira yukarıda da zikredildiği gibi adada bir de vaftiz edilmiş esir veya hür Türk siviller gerçeği var. Pek muhtemeldir ki bu iki topluluk zamanla kaynaşarak Hristiyan ahali içerisinde ayrı bir sosyal grup teşkil etmişlerdir.

Tatar Paralı Askerler

Haçlıların müttefiki olarak adada bulunan Türk kültür dairesi içerisinde değerlendirilebilecek bir diğer askerî sınıf, Tatar paralı askerlerdir. 14. yüzyılın sonlarında Kıbrıs’ta cereyan eden iki vakada Tatar paralı askerlerin yer aldıkları kayıtlıdır. 1373 yılında Cenevizlilerle birlikte Baf’ın zaptına katıldıkları ve ertesi sene Antakya Prensi ile birlikte St. Hilarion Kalesinde bulundukları Makhairas tarafından kaydedilmiştir (Dawkins 1932: c. 1, 377, 509). Ancak adadaki Tatar varlığının daha erken devirlere dayandığı anlaşılmaktadır. 1308 yılında, Limasol Katedralinin rahiplerinden birinin adı Andrea Tartaro idi[10] (Burgtorf vd. 2010: 253), yani Tatar Andrea. Bu bilgi ayrıca Tatarların adada sadece askerî bir sınıf olarak değil, sivil halk olarak da bulundukları gerçeğini ortaya koymaktadır. Yukarıda zikredilen Tatar esirler de bu bağlamda dikkate alınmalıdır.

Burada üzerinde durulması gereken bir mesele “Tatar” adlandırmasını bu devirde neyi ifade ettiğidir. Bu adlandırmanın kullanıldığı coğrafya ve devre göre anlamının değiştiği görülmektedir. Bu adlandırma İslam kaynaklarında “Moğol” manasına gelirken erken Osmanlı kaynaklarında çoğunlukla Moğol, bazen ise Kıpçak veya bozkırdan gelen Türk manasına gelmekte, geç Osmanlı kaynaklarında ise Kırımlılar başta olmak üzere Kıpçak Türklerini ifade etmektedir. Diğer taraftan Ortaçağ Batı kaynaklarında bu adlandırma bozkırdan gelen bütün “barbar” halkları ifade etmek için kullanılmıştır. Bozkır için ise Tartary “Tatar ülkesi” adlandırması kullanılmıştır. Bu bakımdan Hristiyan kaynakları, “Tatar” olarak adlandırılan kişilerin etnik kökenini aydınlatma konusunda pek yardımcı değildir. Coğrafya ve devir dikkate alındığında burada “Moğol” manasında kullanılmış olduğu akla yakın gelse de bir ayrıntı bu kesin hükmü vermenin önünde engel teşkil eder. Yukarıda zikredildiği gibi adaya getirilen Moğol, Tatar ve Kuman esirler ayrı ayrı belirtilmiştir (Arbel 1993: 154; Usta 2011: 40). Bu ayrıntılı tasnif, bu adlandırmanın Altın Orda tarafına işaret ettiğini düşündürmektedir. Her iç grup da Macar ve Çerkezlerle birlikte, Venedikli ve Cenevizli esir tüccarları tarafından Karadeniz bölgesinden getirilmekte idi. Belli ki Moğol olarak İlhanlılar veya Altın Orda’nın Moğol tebaası kastedilmekte. Kuman ve Tatar ayırımının yapılması ise bu kavramla Altın Ordu’nun Müslüman tebaasının kastedildiğini düşündürmektedir. Bu durumda Kıbrıs’taki Tatarların Türk oldukları daha büyük bir ihtimaldir.

Macar ve Bulgar Paralı Askerler

Kıbrıs’ta varlık gösterdiği kayıt altına alınmış Türklerle ilişkilendirilebilecek iki askerî grup, Macarlar ve Bulgar paralı askerlerdir. Macarlarla ilgili çok fazla bilgi mevcut değil. Sadece bunların Lombardlar, Almanlar, Savoyardlar, Franklar, Giritliler ve İngilizlerle birlikte Sir Thibald Belfarage tarafından toplanarak 14. yüzyılın son çeyreğinde Kıbrıs’a getirildikleri, Makhairas tarafından kaydedilmektedir (Dawkins 1932: c. 1, 555). Bu askerlerin akıbetinin ne olduğuna dair herhangi bir kayda rastlanmamıştır.

Kıbrıs’a ne zaman ve nasıl geldikleri bilinmeyen Bulgar paralı askerlerin 1373 yılında, Baf’ın ve Magosa’nın zaptı esnasında ve Lefkoşa üzerine yürüyüşte Cenevizlilere yardım ettiklerini Makhairas kaydetmektedir (Dawkins 1932: c. 1, 359, 467, 491). Aynı yıl içerisinde Bulgarların Cenevizlileri terk edip Kıbrıslıların tarafına geçerek St Hilarion ve Girne saldırılarına katıldıklarını yine Makhairas nakletmektedir (Dawkins 1932: c. 1, 409, 419, 431, 441, 451, 525). En son bu Bulgarların St. Hilarion Kalesinde Antakya Prensi tarafından bir kişi hariç tamamen katledildiklerini yine Makhairas kaydetmektedir (Dawkins 1932: c. 1, 547, 551, 553).

Bu Bulgar paralı askerler çok büyük bir ihtimalle Slavca konuşmakta idiler. Zira genel kanı Bulgarlarda Slavlaşmanın 9. yüzyılda başladığı (Moravcsik 1958: 112; Menges 1968: 31) ve 10. yüzyılda tamamlandığı (Togan 1970: 156) yönündedir. Ancak Tuna nehri boyunca bazı Bulgarların Türkçe konuşmaya devam ettiklerini gösteren bir Bulgar kroniği mevcuttur (Dimitrov 1993). Pek muhtemeldir ki Türk – Bulgar gelenekleri daha geç dönemlere kadar devam etmiştir.

Memluklüler

Mısır merkezli Türk devleti olan Memluklü devletinin Kıbrıs’a pek çok sefer düzenlediği ve bu seferler neticesinde 1426 yılında adanın fethedildiği bilinmektedir. Kıbrıs’a bilinen ilk Memluklü seferi 1271 yılında gerçekleştirildi. On yedi parçalık bir donanma ile gerçekleştirilen bu sefer, donanmanın Limasol yakınlarında fırtınaya tutulması ile felaketle sonuçlandı. Gemiler kayalarda parçalandı ve Memluk askerlerinin çoğu esir alındı (Hill 1940-52: c. II, 167; Buharalı 1995: 82-120; Ayaz 2016: 57).  Kıbrıslıların Memluk topraklarında yağma faaliyetlerini artırmaları sonucunda, Memluklülerin 1410 ve 1411 yıllarında Kıbrıs’a iki donanma gönderdiklerinin kayıtları vardır (Kopraman 1989: 201; Buharalı 1995: 90; Ayaz 2016: 57). Kıbrıs’ın fethi ile sonuçlanan esas büyük Memluklü akınları 1424-1426 yıllarında gerçekleştirilen üç büyük seferdir. Bu seferlerden ilki, Memluk topraklarını yağmalayan korsanların bazı Kıbrıslı yöneticiler tarafından teşvik edilmesi sonucunda 1424 yılında gerçekleştirilen küçük çaplı bir cezalandırma seferi niteliğinde gerçekleştirilmiştir. Bu sefer esnasında sadece Limasol havalisinin yağmalanması ile yetinilmiştir (Dawkins 1932: c. 1, 631-633; Hill 1940-52: c. II, 470; Ayaz 2016: 82). İkinci sefer 1425 yılında gerçekleştirildi. Magosa, Larnaka ve Limasol havalilerini içeren bu sefer de birincisine göre daha kapsamlı bir akın olmuş, bu bölgelerdeki birçok yerleşim yeri yağmalanmıştır (Dawkins 1932: 633-637; Hill 1940-52: c. II, 471-474; Buharalı 1995: 92-98; Ayaz 2016: 85-96; Üstün 2018: 34-35). Kıbrıs’ın fethiyle sonuçlanan üçüncü sefer 1426 yılında gerçekleşti. Limasol bölgesinden adaya çıkan Memluk birlikleri, Lefkoşa’ya ilerlediler ve Kral Janus’u esir ettiler. (Ayaz 2016: 96-105; Üstün 2018: 36-39) Makhairas ev Amadi, bu seferde Kıbrıs Kralı Janus ile rekabet içerisinde olan Cenevizlilerin ve Alanya Bey’i Karaman Bey’in teşviklerinin de etkili olduğunu kaydederler (Las Matrie 1891: 504; Dawkins 1932:653).

1460-1464 yılları arasında Kral II. John’un oğlu James ve kızı Kraliçe Charlotte arasında çıkan iç savaştan, 48 parça gemiden oluşan Memluk destek kuvveti sayesinde Kral II. James galip olarak çıkmıştır. Daha sonra bu Memluk kuvvetlerinden bir kısmı Emir Canıbek kumandasında adada kaldı ve Canıbek emrindeki bu kuvvetlerin yardımıyla II. James 1464 yılında Magosa’yı Cenevizlilerin elinden almıştır. Daha sonra aynı yıl içerisinde Canıbek adayı ele geçirmeye kalkışınca ordusunun bir kısmı ile birlikte katledildi (Mas Latrie 1886: 393-416; Dawkins 1964: 20-30).

Canıbek olayından sonra, Çerkez John, Emir Kurkuma ve Memluk Tağrıberdi gibi bazı Memluk ileri gelenleri Kral James’in emrinde kalmaya devam ettiler. Bu ilk nesil Memluklerin umumiyetle Müslümanlıklarını koruduklarına şahit olunmaktadır (Coureas 2016: 408). James’in emrinde kalan Memluk askerlerine adada tımarlar verildiği de görülmektedir. Emir Kurkuma’ya Mamonya’nın, Tağrıberdi’ye Komi ve Yeri mevkilerinin, daha sonra vaftiz olan Jacomo Sarachino’ya bazı mevkilerin ve Venedik kayıtlarında Zuan Cercassp Belat olarak da geçen Gioan Cercasso, namıdiğer Çerkez John’a Plessia, san Sergi, Parsada, Melini, Odu mevkileri, Calagna, Marathasse bağları ve Rienoro köyü tımar olarak verilmiştir (Arbel 1995: 174; Pahlitzsch 2012: 117-118).

Adadaki Memluk varlığının sadece 1460-1464 yılları arasında cereyan eden iç savaşla ilişkili olmadığı anlaşılmaktadır. Bu olayların öncesinde de adada Memluklerin olduğuna ve bu olaylardan sonra da Memluklerin adaya gelmeye devam ettiğine dair kayıtlar mevcuttur. Mesela Nassar Khus isimli bir şahsın 1459 yılı öncesinde adada olduğu, hatta James’in Memluk sarayında nüfuz edinmesi için bu şahsın yardımcı olduğu bilinmektedir. Keza Feres Mamluko adlı Memluk’ün adaya 1965’te geldiği ve bu şahsa Meserya’da bulunan Pistaçi ve Politicio köylerinin tımar olarak verildiği kayıt altındadır (Arbel 1995: 174).

Lüzinyan döneminde Kıbrıs’a yerleşen Memluklerin ahfadının varlıklarını Venedik döneminde de adada devam ettirdikleri kayıtlardan anlaşılmaktadır. Ancak etnik kimliklerini korumayı başaran bu şahısların dinlerini koruyamadıkları görülmektedir. Zaten yukarıda da zikredilen Jacomo Sarachino örneğinde görüldüğü gibi, din değiştirme olgusu daha birinci nesilde görülmeye başlamıştı. Çerkez John’un iki oğlu olan Peter Cercasso ve Bernard Cercasso’nun Venedik döneminde tımar sahibi oldukları görülmektedir. Bir diğer oğlunun ise 1501 yılında gerçekleşen bir baskında Lapta yakınlarında Osmanlılara karşı savaşırken öldüğünü kayıtlar nakletmektedir[11]. 16. yüzyıl Venedik kayıtlarında geçen Thomas Cercasso, Jeronimo Cercasso ve Paris Cercasso adlı şahısların da Çerkez John’un ahfadından olduğu tahmin edilmektedir. Bu şahıslardan Jeronimo, Kıbrıs’ta soylu statüsü kazanan tek Çerkez kökenli olması itibarıyla önemlidir. Venedik Kıbrıs’ında yaşayan tek Çerkez veya Memluk kökenlilerin bu sayılanlardan ibaret olmadığı anlaşılmaktadır. Mesela Venedik’te çalışan Kıbrıslı tercüman Michel Membre adlı şahıs Çerkez kökenli olduğunu kendisi ifade etmektedir. Aynı şekilde 1559 yılı öncesinde Karpaz yarımadasında muhtesip olarak çalışmış olan Battista Mamaluco adlı bir şahsın bulunduğu bilinmektedir (Coureas 2016: 408-409).

Adı geçen bu Memluklerin ve onların evlatlarının sadece kayıtlara geçenler oldukları unutulmamalıdır. Bunlar dışında da Memluk kökenli insanların Kıbrıs’ta yaşadığını farz etmemek için hiçbir sebep yoktur. Keza Karpaz’da bir muhtesibin bulunması en azından o bölgede birtakım Müslümanların yaşadığını düşündürmektedir.

Burada cevaplandırılması gereken sorular elbette “Adaya gelen Memlukler içerisinde Türk var mıydı? Yoksa Hepsi Çerkez miydi?” sorularıdır. Bu sorunun cevabını en güzel 1426 yılında adayı fethe çıkacak olan Memluk ordusunun geçit resmi esnasında onlara methiye düzen Sultan Barsbay’ın veziri Şahin el-Daheri vermektedir: “Daha hâlâ zayıf ve narin bir birlik içinde bulunan, güçlerine güç katan cesareti içlerinde besleyen bu genç Memlukleri görüyor musun? Onlar, aslanların yavrularıdır. Gururlu havayı ve Türkistan’ın çocukları olan bu cündilerin cüretli cesaretlerini gör! Kaç kere savaşlarda ün kazanmış kahramanlara toprağı ısıttılar! Kusursuz bir düzen içinde düzgün adımlarıyla yanımızdan geçen bu Çerkez birliğini gör!…” (Mas Latrie 1852: c. II, 511). Görüldüğü üzere el-Daheri, Kıbrıs’ı fethe gelen Memluk ordusunda Çerkezlerle birlikte “Türkistan’ın çocukları”nın yani Türklerin de bulunduğunun açık bir şekilde ifade etmektedir.

Türkmenler

Osmanlı öncesi Kıbrıs’ta, yukarıda bahsedilen Karamanlı askerler dışında, gerek Lüzinyanların ve Venediklilerin yanında gerekse Memluklülerin müttefiki olarak birtakım Türkmen askerlerinin faaliyet gösterdikleri görülmektedir.

Anadolu’nun bilhassa güney sahillerinde kurulmuş olan Türkmen beylikleri Kıbrıs Lüzinyan Krallığı arasında gerçekleşen mücadeleler kapsamında, 1360’lı yılların ortalarında, Mehmed Reis olarak da bilinen Teke Emiri Mübarizeddin Mehmed Bey, biri adanın kuzeybatısında bulunan Pendaya’ya diğeri ise adanın kuzeydoğusunda bulunan Karpaz yarımadasına olmak üzere iki çıkartmada bulunduğunu Makhairas ve Amdi nakletmektedir[12] (Mas Latrie 1891: c. 2, 53; Dawkins 1932: c. 1, 121). Memluklülerin 1420’li yıllarda Kıbrıs’a düzenledikleri seferlere de Anadolu beyliklerinin katıldıkları görülmektedir. Menteşeoğlularının Memluk sultanının Kıbrıs seferine 200 parça gemi ile katıldığı bilinmektedir (Uzunçarşılı 2003: 81). Makhairas, Amadi, Starmbaldi ve Bustron’un Alanya Beyi Karaman Bey’in memluk sultanının Kıbrıs seferi öncesinde gemileri ile İskenderiye’de bulunduğunu kaydetmelerini (Dawkins 1932: c. 1, 653; Mas Latrie 1891: c. 1, 504; Mas Latrie 1891: c. 2, 276; Mas Latrie 1886: 361), Bozkuş (2018: 145) bu beyin gemileri ve askerleri ile birlikte bu sefere katıldığı şeklinde yorumlamaktadır.

1282 yılında Lüzinyanların emrinde Türkmenlerin olduğu görülmektedir (Mas Latrie 1852: c. III, s. 665). Aynı şekilde Venedik döneminde de bu durumun devam ettiğinin işaretleri var. Yukarıda bahsedilen Türkopollerin püskürttüğü 1500 yılındaki Osmanlı baskınını, Sanuto’nun Türkmenler püskürttüğü şeklinde naklettiğini Arbel (1995: 164, nt. 26) kaydeder. Ancak Arbel’in verdiği bilgi maalesef Sanuto’dan teyit edilememiştir[13]. Sanuto’nun böyle bir bilgi verip vermediği bir tarafa, Mas Latrie (1852: c. II, 665, nt. 2) 1282 yılında Lüzinyanların emrinde bulunan Türkmenleri kaydettiği yerde, “Türkmen” kelimesinin umumi manada “Türkopol” anlamında kullanıldığını ifade etmektedir. Bu ifadeler Lüzinyanlar dönemindeki Türkopollerin aslında Türkmenler arasından devşirildiğini düşündürmektedir.

Sonuç

Osmanlı devri öncesinde, Kıbrıs’ta, çeşitli hem Hristiyan hem de Müslüman Türk asker gruplarının varlığı birden fazla kaynak tarafından tasdiklenmektedir. Ada en uzun süreli bulunan Türk askerî varlığının Türkopoller olduğu anlaşılmaktadır. Kıbrıs’taki varlıkları en geç İsaak Komnenus döneminde, 1191 yılında tespit edilen Türkopoller, bütün Lüzinyan devri boyunca ve Venedik devrinde de adadaki varlıklarını devam ettirmişlerdir. Bu kadar uzun süre adada bulunmuş olan bu sınıfın sosyal etkilerinin olmadığı düşünülemez. Nitekim Kıbrıs Rumcasında bu etkinin izlerini görmek mümkündür.

Tatarların adadaki sosyal hayata tesrilerini tespit etmek çok kolay görünmemektedir. Ancak Kıbrıs’ta Tatar askerlerle birlikte sivillerinde bulunduğuna dair kesin kayıtlar mevcuttur. Bu sivillerin hem Andrea Tartaro adlı rahip örneğinde görüldüğü üzere hür kişilerden hem de adaya getirilip atılan esirler örneğinde görüldüğü üzere hür olmayan kişilerden müteşekkil olduğu anlaşılmaktadır. Aslında abu yönüyle bakıldığı zaman, Tatarların askeri, sivili ve esiriyle birlikte tam teşekküllü bir cemiyet oluşturdukları görülmektedir.

Türklerle ilişkilendirilebilecek iki grup olan Bulgarlar ve Macarlar, muhtemelen ada üzerinde çok kısa süreliğine bulunmuşlardır. Bulgar askerlerin St. Hilarion Kalesinde, kaçmayı başaran bir kişi hariç, tamamen katledildikleri bilinmektedir. Macarların adaya getirilmeleri sonrasında akıbetlerinin ne olduğu hakkında herhangi bir bilgi mevcut değildir.

Kıbrıs ile uzun süre ilişki içerisinde bulunmuş bir diğer Türk asker grubu Türkmenlerdir. Türkmenlerin Kıbrıs’ta bazen Memluklülerin bazen Kıbrıslıların tarafında bulundukları görülmektedir. Türkmenlerin Kıbrıs’ta hem Memluklülere hem de Osmanlılara karşı çarpıştıklarını kayıtları mevcuttur. Bilhassa Osmanlı – Venedik savaşlarında yer almaları, bugünkü Kıbrıs Türk toplumunu meydana getiren temel oluşuma etki ettiklerini düşündürmektedir. Sanuto’nun şüpheli kaydı, ama bilhassa Mas Latrie’nin “Türkmen” kelimesinin “Türkopol” kelimesi ile eşanlamlı olduğu yönündeki ifadesi, Türkmenlerin adanın sosyal yaşamına etkilerinin göründüğünden daha fazla olduğunu akla getirmektedir.

Memluklülerin de Kıbrıs’ın sosyal yapısına ciddi şekilde etki eden sınıflardan biri olduğu görülmektedir. Tımar sahibi, soylu sınıfına girmiş ve Osmanlı – Venedik savaşlarında Venediklilerin saflarında savaşan Memluk kökenli insanların varlığı, Memluklülerin adanın Hristiyan ahalisine etki ettiklerini göstermektedir. Ancak bunların bazılarının Osmanlı fethi sonrasında ihtida edip yeni gelen Türklere atılmış olabilecekleri ihtimali göz ardı edilmemelidir. Nitekim kayıtlarda Gioan / Zuan / Johannes Belat gibi Hristiyan isimleriyle anılan ve Kıbrıs’ta birçok tımarları bulunan Çerkez John’un daha sonra Canbulat adıyla Memluk tahtına çıkması, bu insanların kimlik geçişlerini ne kadar rahat yaptıklarının güzel bir işaretidir.

Kaynakça

Ahmetbeyoğlu, A. ve E. Afyoncu (Haz.), (2001). Dünden Bugüne Kıbrıs Meselesi. İstanbul: Tarih ve Tabiat Vakfı.

Altay, D. (1999). Kıbrıs Türklerinin kökeni olan Türk kabileleri ve Kıbrıs’ın Türkleştirilmesi Çalışmalarından Bir Kesit. İkinci Uluslararası Kıbrıs Araştırmaları Kongresi, 24-27 Kasım 1998, 2. c. içinde (455-474). Gazimağusa,: DAÜ Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Yayınları.

Arbel, B. (1993). Slave Trade and Slave Labour in Frankish Cyprus (1191-1571). Studies in Medieval and Renaissance History 14 (old series vol. 24): 150-190.

Arbel, B. (1995). “Venetian Cyprus and the Muslim Levant, 1473-1570.” N. Coureas ve J. R. Smith (Haz.), Cyprus and the Crusaders içinde (ss. 159-185). Lefkoşa: Cyprus Research Centre.

Ayaz, F. Y. Memlük – Kıbrıs İlişkileri. Kıbrıs’ta İlk Türk Hâkimiyeti. Ankara: Türk Tarih Kurumu.

Bachrach, B. S. ve D. S. Bachrach (2005). The Gesta Tancredi of Ralph of Caen. History of the Normans on the First Crusade. Aldershot: Ashgate.

Beckingham, C. F. (1957). The Turks of Cyprus. The Journal of the Royal Anthropological Institute of Great Britain and Ireland 87: 165-174.

Bedevi, V. (1965). Başlangıcından Zamanımıza Kadar Kıbrıs Tarihi. Lefkoşa: Kıbrıs Türk Tarih Kurumu.

Bedevi, V. H. (1978). Tarih Boyunca Kıbrıs – Anadolu İlişkilerine Genel Bir Bakış. Lefkoşa: K.T.F.D. Enformasyon Dairesi.

Boas, A. J., (Haz.) The Crusader World. New York: Routledge.

Bozkurt, İ, H. Ateşin ve M. Kansu (Haz.), (1999). İkinci Uluslararası Kıbrıs Araştırmaları Kongresi, 24-27 Kasım 1998, 2. c. Gazimağusa: DAÜ Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Yayınları.

Bozkurtoğlu Özcan, Özge (2017). Lusignanlar Döneminde Kıbrıs – Antalya İlişkileri (1192-1489). Yüksek Lisans Tezi. Antalya: Akdeniz Üniversitesi.

Bozkuş, Mehmet Ali (2018). “Geç Ortaçağ’da Tutulmuş Türk Tarihine Dair Kıbrıs Kronikleri.” Tarih Araştırmaları Dergisi c. 37/S. 63: 135-169.

Buharalı, Eşref (1995). “Kıbrıs’ta İlk Türkler veya Kıbrıs’ın Memluk hâkimiyetine Girişi.” Türk Dünyası Araştırmaları 95: 82-120.

Burgtof, Jochen (2008). The Central Convent of Hospitallers and Templars History, Organization, and Personnel (1099/1120–1310). Leiden: Brill.

Burgtorf, Johen ve Paul F. Crawford ve Helen J. Nicholson (2010). The Debate on the Trial of the Templars (1307–1314). Surrey: Ashgate.

Cobham, C. D. (1908). Excerpta Cypria. Materials for a History of Cyprus. Cambridge: Cambridge University Press.

Coureas, N. (2013). Commercial Relations Between Genoese Famagusta and the Mamluk Sultanete, 1374-1464. U. Vermeulen, K. D’Hulster ve J. Van Steenbergen (Haz.) Egypt and Syria in the Fatitimd, Ayyubid and Mamluk Eras VII. Proceeedings oh the 16th, 17th and 18th International Colloquium Organized at Ghent University in May 2007, 2008 and 2009 içinde (ss. 329-350). Paris: Walpole, MA.

Coureas, N. (2016). Latin Cyprus and Its Telations with the Mamluk Sultanate. A. J. Boas (Haz.) The Crusader World içinde (ss. 391-418). New York: Routledge.

Coureas, N. ve J. R. Smith (Haz.), (1995). Cyprus and the Crusaders. Lefkoşa: Cyprus Research Centre.

Darrag, A. (1961). L’Egypte sous le regne de Barsbay 825-841/1422-1438. Şam: Enstitut Français de Damas.

Dawkins, R. M. (Haz.) (1932). Leontios Makhairas’ Recital Concerning the Sweet Land of Cyprus Entitled ‘Chronicle’, 1-2. Oxford: The Claredon Press.

Dawkins, R. M. (Haz.) (1964). The Chronicle of George Boustronios, 1456-1489. Victoria: University of Melbourne Press.

De Groot, A. H. (1986). Kubrus. The Encyclopaedia of Islam 5 içinde (ss. 301b-309b). Leiden: E. J. Brill.

Diament, H. (1977). Can Toponomastics Explain the Origin of Crusader French Lexemes Poulain and Turcople? Names. A Journal of Onomastics 25 (4): 183-205.

Dimitrov, S. (1993). “The Bulgarian Apocryphal Chronicle and the Bulgarian Ethnic History.” Etudes Historique 4: 87-109.

Doğramacı, E., W. Haney ve G. König (Haz.), (1997). Proceedings of the First International Congress on Cypriot Studies, Gazimağusa 20-23 November 1996. Gazimağusa: Eastern Mediterranean University Press.

Echevarria, Ana (2009). Knights on the Frontier. The Moorish Guard of the Kings of Castile. Leiden – Boston: Brill.

Edbury, P. (2015). Enoul, Eracles and the Beginning of Frankish Rule in Cyprus.” S. Rogge ve M. Grünbart (Haz.), Medieval Cyprus: A Place of Cultural Encounter içinde (ss. 29-51). Münster: Waxmann Verlag.

Ehrlich, Michael (2007). “The Battle of Hattin: A Chronicle of a Defeat Foretold?”. Journal of Medieval History V: 16-32

Dündar, R. (1998). Kıbrıs Beylerbeyliği (1570-1670). Doktora Tezi. Malatya: İnönü Üniversitesi.

Forey, A. (2016). Paid Troops in the Service of Military Orders During the Twelfth and Thirteenth Centuries. A. J. Boas (Haz.), The Crusader World içinde (ss. 84-97). Londra: Routledge.

France, J. (2005). Crusading Warfare. H. J. Nicholson (Haz.) Palgrave Advances in the Crusades içinde (ss. 58- 80). Hapmshire: Palgrave MacMillan.

Fulin, Rinaldo (1853). I Diarii di Marino Sanuto, c. III. Venedik: Marco Visentini.

Gerçel, A. (1999). Kıbrıs Tarihinde Göçler. İ. Bozkurt, H. Ateşin ve M. Kansu (Haz.), İkinci Uluslararası Kıbrıs Araştırmaları Kongresi, 24-27 Kasım 1998, 2. c. içinde (485-495). Gazimağusa: DAÜ Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Yayınları.

Göyünç, N. (1971). Türk Hizmetine Giren Bazı Kıbrıs Müdafileri. Milletlerarası Birinci Kıbrıs Tetkikleri Kongresi (14-19 Nisan 1969), Türk Heyeti Tebliğleri içinde (ss. 105-107). Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü.

Halaçoğlu, Y. (2001). Osmanlı Döneminde Kıbrıs’ta İskân Politikası. A. Ahmetbeyoğlu ve E. Afyoncu (Haz.), Dünden Bugüne Kıbrıs Meselesi içinde (ss. 39-46). İstanbul: Tarih ve Tabiat Vakfı.

Halaçoğlu, Y. (2006). XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi. Ankara: Türk Tarih Kurumu.

Harari, Y. (1997): The Military Role of the Frankish Turcopoles: A Reassessment, Mediterranean Historical Review 12:1, 75-116

Heyd, W. (1886). Histoire du commerce du Levant au Moyen-Âge, c. 2. Leipzig: Otto Harrassowitz.

Hill, G. F. (1940-52). A Hsitory of Cyprus I-IV. Cambridge: Cambridge University Press.

Home, Gordon (1960). Cyprus Then and Now. Londra: J. M. Dent and Sons LMT.

İbn Tağrıberdi el-Atabeki, Cemaleddin Ebü’l-mehasin Yusuf (h. 1391/m. 1971) en-Nücumü’z-zahire fi müluki Mısır ve’l-Kahire. Kahire, Mısır: el-Heyetü’l-Mısriyyetü’l-amme li’t-telif ve’neşr.

Jaspert, N. (2006). The Crusaders (Çev. P. G. Jestice). Londra: Routledge.

Jennings, R. C. (1993). Christians and Muslims in Ottoman Cyprus and the Mediterranean World. New York: New York University Press.

Konur, İsmet (1938). Kıbrıs Türkleri. İstanbul: Bürhaneddin Matbaası.

Kopraman, Kazım Yaşar (1989). Mısır Memlükleri Tarihi. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.

Krey, A. C. (1921). The First Crusade. The Accounts of Eye-witnesses and Participants. Princeton: Princeton University Press.

Kyrris, C. P. (1996). History of Cyprus. Lefkoşa: Lampousa Publications.

Lammens, H. (1921). La Syrie. Précis Historique c. 1. Beyrut: Imprimerie Catholique.

Mango, A. (1997). Turkish Culture and Cyprus. E. Doğramacı, W. Haney ve G. König (Haz.), Proceedings of the First International Congress on Cypriot Studies, Gazimağusa 20-23 November 1996 içinde (ss. 117-122). Gazimağusa: Eastern Mediterranean University Press.

Mas Latrie, M. Rene de (1852). Historie de l’Ile de Chypre sous le Règne des Princes de la Maison de Lusignan, I-IV, Paris: Imprimerie Nationale.

Mas Latrie, M. Rene de (1886). Chronique de l’Ile de Chypre par Florio Bustron. Paris: Melanges Historiques.

Mas Latrie, M. Rene de (1891). Chroniques d’Amadi et de Strambaldi, 1-2. Paris: Imprimerie Nationale.

Menges, Karl H. (1968). The Turkic Languages and Peoples. An Introduction to Turkic Studies. Wiesbaden: Harrassowitz.

Milletlerarası Birinci Kıbrıs Tetkikleri Kongresi (14-19 Nisan 1969), Türk Heyeti Tebliğleri. Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü.

Moravcsik, Gyula (1958). Byzantinoturcica I. Die byzantinischen Quellen der Geschichte der Türkvölker. Berlin: Akademia-Verlag.

Moukrazel, P. (2007). Les expéditions militaires contre Chypre (1424-1426) d’après Sālih b.

Yahyā: Quelques remarques sur la marine mamelouke. Al-Masāq 19(2): 177-198.

Murray, A. V. (Haz.), (2006). The Crusaders. An Encycloppedia. Oxford: ABC-Clio.

Nicholson, H. J. (Haz.), (2005). Palgrave Advances in the Crusades. Hapmshire: Palgrave MacMillan.

Nicholson, H. ve D. Nicolle (2005). God’s Warriors: Crusaders, Saracens and the Battle for Jerusalem. Oxford: Osprey Publishing.

Orhonlu, C. (1971). Osmanlı Türklerinin Kıbrıs Adasına Yerleşmesi (1570-1580). Milletlerarası Birinci Kıbrıs Tetkikleri Kongresi (14-19 Nisan 1969), Türk Heyeti Tebliğleri içinde (ss. 91-97). Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü.

Pahlitzsch, Johannes (2012). “The Mamluks and Cyprus: Transcultural Relations between Muslim and Christian Rulers in the Eastern Mediterranean in the 15th Century.” R. Abdellatif, Y. Benhima, D. König ve E. Ruchaud (Haz.), Actuers des transfers culturels en Mèditerranée médiévale (Ateliers 9) içinde (ss. 111-119), Münih: Oldenbourg Verlag.

Papadopoullos, T. (1965). Social and Historical Data on Population (1570-1881). Lefkoşa: Cyprus Research Centre.

Peacock, A. C. S., B. De Nicola ve S. N. Yıldız (Haz.), (2016). Islam and Christianity in Medieval Anatolia. Londra: Routledge.

Peler, G. Y. (1917). Aya Androniko’nun İslami Balbalları: Kıbrıs Yeşilköy’de Bulunan Bazı Mezar Taşları Üzerine Toplum-dilbilimlik Düşünceler. Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi 57: 179-196.

Peler, G. Y. (2018). Kıbrıs’ta Osmanlı Öncesi Türk Varlığı. H. Yalap (Haz.), 2. Uluslararası İpek Yolu Akademik Çalışmalar Sempozyumu Tam Metin Kitabı içinde (ss. 739-746). Nevşehir: Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi.

Preiserr-Kapeller, J. (2016). Liquid Frontiers: A Relational Analysis of Maritime Asia Minor as a Religious Contact Zone in the Thirteenth-Fifteenth Centuries. A. C. S. Peacock, B. De Nicola ve S. N. Yıldız (Haz.), Islam and Christianity in Medieval Anatolia içinde (ss. 117-145). Londra: Routledge.

Riley-Smith, Jonathan (2012). The Knights Hospialler in the Levant, c. 1070-1309. Hampshire: Palgrave Macmillan.

Rogge, S. ve M. Grünbart (Haz.), Medieval Cyprus: A Place of Cultural Encounter. Münster: Waxmann Verlag.

Savvides, A. G. C. (2006). Turcopoles. A. V. Murray (Haz.), The Crusaders. An Encycloppedia içinde (ss. 1207-1208). Oxford: ABC-Clio.

Togan, A. Zeki Velidi (1970). Umumi Türk Tarihine Giriş. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi.

Turan, O. (1964). Orta Çağlarda Türkiye Kıbrıs Münasebetler. Türk Tarih Kurumu Belleten 27(110): 209-227.

Usta, A. (2011). Evidence of the Nature, Impact and Diversity of Slavery in 14th Century Famagusta as Seen Through the Genoese Notarial Acts of Lamberto di Sambuceto and Giovanni da Rocha and the Venetian Notarial Acts of Nicola de Boateriis. Yüksek Lisans Tezi. Gazimağusa: Doğu Akdeniz Üniversitesi Lisansüstü.

Usta, A. (2015). “Doğu Akdeniz’de Esaret: Ortaçağ Kıbrıs’ında Uzun Mesafeli Köle Ticareti ve Türk Köleler.” Toplumsal Tarih, Nisan 2015/256: 78-82.

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (2003). Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, Ankara: Türk Tarih Kurumu.

Üstün, Ergun (2018). “Memlûk Devleti’nin Kıbrıs’ı Hâkimiyeti Altına Alması.” Ortaçağ Araştırmaları Dergisi 1/1: 26-42.

Vermeulen, U.,  K. D’Hulster ve J. Van Steenbergen (Haz.), (2013). Egypt and Syria in the Fatitimd, Ayyubid and Mamluk eras VII. Proceeedings oh the 16th, 17th and 18th International Colloquium Organized at Ghent University in May 2007, 2008 and 2009. Paris: Walpole, MA.

Yalap, H. (Haz.), (2018). 2. Uluslararası İpek Yolu Akademik Çalışmalar Sempozyumu Tam Metin Kitabı. Nevşehir: Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi.

Yazar yok, (1959). Cyprus. Rural Constables. Chapter 287 of the Laws, 1959 Editon. London: C. F. Roworth Limited.

Yiangoullis, K. (2009). Θησαυρός Κυπριακής Διαλέκτου (3. Baskı). Lefkoşa: Theopress

Yorgancıoğlu, O. M. (2000). Kıbrıs Türk Folkloru. Gazimağusa: Yayınevi yok.

[1]Andrew Mango’nun bu değerlendirme ile Rodos, Midilli ve İstanköy adalarında yaşayan Türkleri gözden kaçırdığı görülmektedir. Ancak gerek On İki Adalar Türklüğünün günden güne azalıp yok olma sürecine girmiş olması gerekse Kıbrıs Türklerinin adanın kuzeyinde toplanıp kurdukları devletin şemsiyesi altında günden güne kültürel, siyasi ve iktisadi olarak gelişmesi sebebiyle Mango’nun bu değerlendirmesinin haklılık kazanacağı anlaşılmaktadır.

[2] Perugia’da teoloji profesörü olan Dandini, Lübnan’daki Marunîlere papalık elçisi olarak gönderilmiş ve yolda 1596 Ağustosunda Kıbrıs’a da uğramıştır. Limasol’dan adaya çıkan Dandini, Larnaka ve Lefkoşa’yı da ziyaret etmiş ve adada bir ay kadar kalarak Trablus’a hareket etmiştir. 1597 Martında Larnaka’ya dönmüş ve bir ay daha adada kalmıştır. Bu yolculuğun raporu, Kıbrıs’ı ziyaretinden altmış yıl sonra Cesena’da Missione apostolica al patriarca e Maroniti del monte Libono adıyla Latince olarak yayımlanmıştır. Eserin Fransızca tercümesi 1675 yılında Paris’te ve İngilizce tercümesi 1811 yılında Londra’da yayımlamıştır (Cobham 1908: 181).

[3] Lefkoşa defterlerini çalışan Kıbrıslı Türk tarihçi Vergi Bedevi, 400 rakamının bütün Osmanlı dönemi boyunca Ortodoks – Latin mühtedilerin toplam rakamını verdiğini ileri sürmektedir (Gerçel 1999: 492).

[4] Görüldüğü üzere, bu tarihten, yani 1581’den on beş yıl sonra adayı ziyaret eden Dandini’nin verdiği bilgiler, tarihî kayıtlarla örtüşmemektedir. Bir başka deyişle Dandini yalan söylemektedir. Elbette ilk akla gelen soru Dandini’nin böyle bir yalana neden başvurmuş olabileceğidir. Aslında bu sorunun cevabı da oldukça açıktır. Dandini, bu iddiaları ortaya atarak Kıbrıs’ın Türklerin elinden geri alınabilmesi için Hristiyan Avrupa devletlerini harekete geçirmeye çalışmıştır. Adada isyana hazır 12,000-13,000 Latin dönmesinin bulunduğunu ve adaya bir sefer düzenlendiği takdirde bunların adayı kolayca Hristiyanlara devredeceği mesajını vermeye çalışmıştır.

[5] İlgili defterin 14. sayfasında “İş bu defterde mestur olan elli dört hane sahiblerinin cümle zâd ü zevâda ve asâs-ı beyt ve alât-ı ziraat ve hirfetleri mükemmel olduğundan gayrı nakle kâbil olmayan emlâk ve esbâbları bermûceb-i fermân-ı âli beyˁ-i men yezīd olunub nihayet buldukda ehl-i vukuf ve muˁtemed-i aliyye olan müslümānlara dahi ziyade değmediğine yemin verildikten sonra beyˀ olunub kıymetleri ellerine verilüb aded ve mikdarları kayd olunmışdır.” denilmektedir (Dündar 1998: 350). Görüldüğü üzere metinde, adaya sürgün edilenlerin Müslüman oldukları tevile meydan bırakmayacak şekilde açık bir şekilde belirtilmiştir.

[6] Yorgancıoğlu’nun bu çalışmada konu ile ilgili vermiş olduğu birincil ve ikincil kaynakların hiçbirine ulaşmak mümkün olmamıştır. Bu durum, her ne kadar Yorgancıoğlu’nun iddiaları ile ilgili şüphe oluştursa da meseleye dikkat çekmesi bakımından oldukça ehemmiyetlidir. Zira konuya derinlemesine nüfuz edildiği zaman görülmektedir ki konuyla ilgili Oğuz Yorgancıoğlu’nun zikretmediği pek çok birincil kaynak bulunmaktadır.

[7] Bilhassa kumaş çeşitleri, zift, kitre zamkı, şap, deri ve köleler gibi emtia ile şeker, şarap – üzüm ve afyon tentürü gibi tarım ürünleri bu ticarette öne çıkan ürünlerdir.

[8] Bazı Türk kölelerin kimlikleri ile ilgili ayrıntılı bilgi için şuralara bakılabilir: Usta 2015: 79-80; Presier-Kapeller 2016: 136.

[9] Daha evvel “Karamanlı” adlandırmasının “Anadolu” manasındaki Caramania mı yoksa Karamanoğulları Beyliği’ni mi kastettiği açık olmadığı ifade edilmiştir (Peler 2018: 742). Ancak araştırmaların derinleştirilmesi neticesinde bu ifadenin Karamanoğulları Beyliği’ni ifade ettiği şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkmıştır.

[10] Bustron (Mas Latrie 1886: 167) ve Amadi (Mas Latrie 1891: c. 1, 285) adlı kronikçiler, Andrea Tartaro’nun Magosa Katedralinde rahip olduğunu kaydederler. Ancak Burftorf vd. birtakım belgelere dayanarak Limassol Katedralinin rahibi olduğunu ifade eder.

[11] Kayıtlarda Gioan / Zuan / Johannes Belat olarak da geçen Çerkez John’un 1500 yılında Canbulat adıyla Memluk sultanı olduğu dikkate alınırsa Kıbrıs’ta yaşayan Memluklerin etnik kimliklerini korudukları daha iyi anlaşılacaktır.

[12] Turan (1964: 223-224) bu Mehmed Reis’in Teke Emir’i Mübarizeddin Mehmed Bey olduğu fikrindedir. Ancak Bozkuş (2018: 142-143), zikredilen Mehöed Reis’in Teke Emiri Mübarizeddin Mehmed Bey olamayacağını, Mübarizeddin Mehmed Bey’in Hamidoğlu olduğunu, ancak adı geçen Mehmed Reis’in Karamanoğlu olduğunu söylemektedir.

[13] Sanuto’nun günlüklerinin Rinaldo Fulin (1853, c. III) tarafından yayımlanmış sürümüne bakılmış ancak Arbel’in verdiği bilgi bulunamamıştır.

Gökçe Yükselen Peler

Yorumla

Yorum yazmak için buraya tıklayın...