Yazı öncesi devirlerde de insan, kendini ifade etmek ve varoluşunun belki de en büyük dürtüsüyle bilgisini, görgüsünü, sanat anlayışını geleceğe aktarmak istemiştir. Sözlü edebiyat ürünlerinin bu şekilde teşekkül etmiş olması mümkündür. Atasözleri, maniler, ninniler, masallar, efsaneler ve destanlar bu dürtünün en önemli tezahürleridir. Sözün yetmediği yerde kaleme sarılırız. Sayfalarca yazı çıkar ortaya. Mektuplar, şiirler, romanlar hep fikrin ete kemiğe bürünmüş hâlleridir. Peki, yazı öncesi devirlerde insan bu ihtiyacını nasıl karşılamıştır?
Mağara duvarlarındaki tasvirler, resimler, çizimler, henüz yazıya dönüşmemiş şekiller… Bunların hepsinde insanın yaşantısından izler bulabiliriz. İnsanın insanla, doğayla ve diğer canlılarla kurduğu ilişkiyi kayalardan, mağara duvarlarından okumak mümkün. Dünya’nın birçok yerinde saha araştırmalarına çıkan bilim insanları tarafından karşılaşılan kaya resim alanları oldukça dikkat çekici unsurlarla bezeli. Kanada’dan, Amerika’ya, Altaylardan Anadolu’ya kadar birçok coğrafyada kaya alanları keşfedildi. Ülkemizin yetiştirdiği değerli bilim insanlarından araştırmacı yazar rahmetli Servet Somuncuoğlu da kaya resimleri ile ilgili yapmış olduğu çalışmalarla bizlere çok çarpıcı veriler sundu. Orta Asya’dan Anadolu’ya değin kilometrelerce süren geniş bir alanı tarayan Somuncuoğlu’nun keşfi olan “Güdül Kaya Alanı” belki de en önemlisi. Ankara’nın Güdül ilçesine bağlı Salihler köyünde bulunan kaya resimleri ve açılmayı bekleyen kurganlar pek yakında yapılacak çalışmalarla dünya tarihine önemli bilgiler sunacak nitelikte.
Sözünü ettiğimiz kaya resimlerinde; mitolojiyi, folkloru, inancı, coğrafyayı, tarihi iç içe görmek mümkün. At üzerinde giden bir süvariden, avının peşindeki avcıya, karşılıklı kılıç çekmiş iki savaşçıdan, göğe doğru ellerini açmış şamanlara kadar birçok motifi kayalarda görüyoruz. Özellikle “Kağan Panosu” olarak bilinen kayanın üzerindeki çizimler çok önemli veriler içeriyor. Doğum, düğün ve ölüm üçlüsünün içerisinde barındığı geçiş dönemleri ve bu dönemlere bağlı olarak oluşan çeşitli ritüeller, pratikler kaya resimlerinde de karşımıza çıkıyor. Bir Freud okuması yaparak kayaları inceleyecek olursak, bu kez insanın bastırdığı cinsellik ve saldırganlık dürtülerinin de kayalarda yer aldığını söyleyebiliriz. Tüm bu ortak motifler, çizimler bizlere kolektif bilinci işaret ediyor.
“Altay Kaya Resimleri” üzerine yapmış olduğu kapsamlı çalışmasıyla bilinen A. Martinov, Altay kaya resimleri ile ilgili şu genellemeyi yapmıştır: “Bu anıtlar eski tarihin ve kültürün izleridir. Onların sayısı çok ve her halkın benzer anıtları mevcut. Tarihî hafızayı barındıran bu anıtlar çok farklı olabilir. Kadim kaya resimleri, ayrı bir kabile veya tüm halk için büyük önem taşıyabilir. Ama hepsinin ortak bir özelliği, muhakkak doğa ile olan bağı ve kültürün önemli ve değerli bir parçası olan cenaze törenleri, anıtları ve tarihin daha eski dönemlerini yansıtan unsurları ihtiva etmesidir. Kaya resimlerinin temel özelliği, Türk görsel sanatının eşi emsali olmayan üslubunu, resmin mitoloji ve kahramanlık destanlarıyla olan bağlantısı bugünlere aktarmasıdır.”
İnsanlığın ortak belleği, hafızası kaya resimlerinden okunabilir. Bu konudaki çalışmalar elbette geçmişin romantik akımlarına kapılarak yapılmamalı. Görülen her resim, motif doğrudan bir millete atfedilmemeli. Disiplinlerin bir ve beraber çalışması bu konuda oldukça büyük bir önem arz ediyor. Bir kaya alanı ile ilgili yargıya varılmadan önce farklı coğrafyalardaki benzer kaya alanları ile karşılaştırma metoduna dayalı bir inceleme yapılması gerekiyor. Bununla beraber benzer yaşam koşullar, benzer sonuçları doğurur, ilkesinden hareketle gelişme kuramı da dikkate alınmalıdır.
Yazan: Ömer ÜNAL
Türklere ait olan kaya resimlerinde de Şamanlık öne çıkıyor. Bu konuda Altay Kaya Resimleri ile bir benzerlik söz konusu mu sizce?