Değerli okurlar,
Ülkemiz kadim medeniyetlerimiz olan Selçuklu, Beylikler dönemi ve Osmanlı devletlerinin bizlere miras olarak bıraktığı ve muhteşem tarihimizin izleri olan eski mezarlıklarımız ve cami hazirelerimiz ile doludur. Adriyatik denizinden-Çin seddine kadar uzanan çok geniş coğrafyalarda hüküm süren Türk milletinin kültürünün ve medeniyetinin tapu senetleri olarak mezar taşlarını görebilirsiniz. Binlerce yıldan beri kullanılan İslam öncesi Balbalları ve Kurganları, İslam ile birlikte Şahide ve Türbe ’ye dönüşerek yüzyıllarca Türk defin geleneğini yansıtmış ve ait oldukları dönemler hakkında eşsiz bilgiler vermişlerdir.
Türk-İslam mezar taşları ise 11. yydan itibaren Anadolu coğrafyasında Ahlat abideleri ile boy göstermiş ve Osmanlı Türk imparatorluğunun hüküm sürdüğü Balkan, Avrupa, Ortadoğu ve Afrika ülkelerine ulaşarak yüz binlerce mezarlıkta, türbelerde ve hazirelerde kendilerine yer bulmuştur. Selçuklu ve Osmanlı şehirlerinde hayatın merkezindeki cami hazirelerinde ve şehrin tam ortasında yer alan mezarlıklar ve şahideler yaşayanlara her daim ölümü hatırlatmış, ölümün bir gerçek olduğunu her zaman hafızlarda canlı tutmuş, dünyanın faniliğini vurgulamış ve ölülerle-dirilerin bir arada yaşamalarına imkân vermiştir. Atasının mezarı ile iç içe yaşayan Selçuklu ve Osmanlı mezarlara dua okuyarak geçmiş, sık sık ziyaret ederek ecdadını yad etmiştir.
Türk-İslam mezar taşlarında bizim geçmişimiz ile ilgili çok eşsiz bilgiler bulunmaktadır. Tarihimiz, kültürümüz, değerlerimiz, yazı sanatımız, sembollerimiz, göçlerimiz, hastalıklarımız, uğradığımız felaketler ve acılarımız, mimari üslubumuz, edebiyatımızın nefis örnekleri, vb değerli bilgiler taşlara kitabe adını verdiğimiz edebi metinlerle kazınmış ve çağlar ötesinden bize mesajlar olarak iletilmiştir. Bu mesajları doğru okumak, onların anlamlarını kavramak, dersler çıkarmak ve gelecek kuşaklara sağlam olarak bırakmak bizim görevimizdir. Kültürel Miras hazinelerini ne yazık ki bizler tam bir mirasyedi mantığı ile harcamakta ve yok etmekteyiz. Buna hakkımız var mı? Ecdadımız bu hazineleri bizler yok edelim diye mi bıraktı? Selçuklu ve Osmanlı torunlarız diye böbürlenen ve nara atan bizler neden bunları korumuyoruz? Türk-İslam tarihini gelecek nesillere göstermek için sadece camileri, sarayları, köşkleri ve konakları mı korumalıyız? Bu sorular çoğaltılabilir ancak göz ardı ettiğimiz önemli ecdat miraslarından biri de tarihi mezarlıklar ve tarihi cami hazireleridir.
Son 8 yıldır ülkemizin her bölgesini, yöresini, ilini, ilçesini, köyünü ve mezrasını gezerek mezarlıklar, hazireler, türbeler, yatırlar ve mezar taşları resimleri çeken, onları incelemeye çalışan, mezar taşları tipolojilerini tespit etme uğraşı veren biri olarak ne yazık ki faciayı yakından görüyor ve içim sızlayarak gözyaşları ile bu yerlerden ayrılıyorum. Arşivinde 40.000 nin üzerinde mezar taşı fotoğrafları olan biri olarak bu eski mezar taşları kıyımının ne zaman sona ereceğini ve devletimizin ne zaman bu gidişe dur diyeceğini bekliyorum. Son yıllarda bazı belediyelerin, vakıflar bölge müdürlüklerinin, il müze müdürlüklerinin, derneklerin, kaymakamlıkların, il ve ilçe müftülüklerinin, vb diğer kurum ve kuruluşlarının güzel çalışmalarına da şahit olmaktayız. Başta İstanbul olmak üzere Edirne, Bursa, Konya, Manisa, Denizli büyükşehir belediyeleri restorasyonları ve İstanbul Büyükşehir Kültür AŞ yayınları olan kitaplar örnek gösterilebilir.
Bu çalışmalar elbette güzel işlerdir ancak yeterli değildir. Üniversitelerin sanat tarihi bölümlerinde öğrencilere yüksek lisans ve doktora tezleri olarak verilen yüzlerce çalışmanın kitaplar olarak yayınlanmaması da bu sahanın eksiklerinden birisidir.
Bu konuda üniversitelerimiz yeterli kaynak ayırmamakta ve bu önemli envanter çalışmaları sadece tez olarak arşivlerde durmaktadır. En önemli konu ise Kültür bakanlığımızın bu mezar taşlarını, mezarlıkları ve hazireleri korumak için ne gibi tedbirler alacağıdır. Ülkemizde sadece arkeolojik sit alanları kültürel miras olarak algılanmakta ve gereken önem verilmektedir. En üst düzeyde dillendirilen ve gündeme getirilen Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinin bir parçası olan bu kadim mezar taşları her defasında görmezden gelinerek harabe halinde yok olmaları beklenmektedir. Ne demek istediğimi anlamak için lütfen sadece İstanbul Eyüp’te bulunan tarihi mezarlıklarımızı, cami hazirelerimizi ve türbelerimiz bir gezinde perişan ve mahzun hallerine bir göz atın. Bu mezar taşlarını korumak için kültür bakanlığımız, vakıflar genel müdürlüğümüz, belediyelerimiz ve bu konuda sorumlu olan tüm resmi ve özel kurumlar artık bir yerden başlamak ve koruma tedbirleri almak zorundadırlar. Bizim bir önerimiz var dikkate alınırsa ve hayata geçirilirse çok memnun oluruz.
Büyükşehir Belediyeleri Tarihi Mezarlıklar Ve Hazireler Şube Müdürlükleri
Başta İstanbul olmak üzere, Ankara, Edirne, Bursa, Konya, Denizli, Kayseri, İzmir, Erzurum, Manisa, Aydın, Adana, Kocaeli, Mersin ve Muğla Büyükşehir Belediyelerinde Mezarlıklar Müdürlükleri vardır ve elbette mezarlıklarımızdan sorumludur. Ancak gerek bu müdürlükler uzman eleman açısından ve gerek mezarlıkların çok sayıda ve şehrin muhtelif bölümlerinde olmalarından dolayı yeterli koruma, bakım, restorasyon ve kitabe okuma konularında yetersiz kalmaktadırlar. En büyük eksiklik bu taşları okuyacak, bakımını yapacak, kırık ve harap taşları tamir edecek uzman elemanlarının olmayışı ve bu konuda yıllık bütçelerinden belirli bir para miktarı ayırmamalarıdır. Belediyeler festivallere, bayram kutlamalarına, konserlere ve diğer etkinliklere ve hatta Ramazan şenliklerine önemli paralar ayırmakta, binlerce kişiye ücretsiz iftar sofraları kurmakta ancak mezar taşlarını restore etmeye gelince para bulamamaktadırlar.
Biz Büyükşehir Belediyelerinin Mezarlıklar Müdürlüğüne bağlı olarak çalışacak “ Tarihi Mezarlıklar ve Cami Hazireleri Şube Müdürlükleri “ kurulmasını öneriyoruz. 5393 ve 3998 sayılı kanunlara göre belediyeler devlet mezarlıkları ve vakıflar genel müdürlüğüne bağlı yerler hariç olmak üzere sınırları ve sorumluluk alanları içindeki tüm mezarlıkları ve hazireleri korumak, bakımlarını yapmak, duvarlarını çevirmek ve restore ettirmek, vb çeşitli sorumlulukları ve görevleri vardır. Tarihi mezarlıkları restore ettirmek için elbette bağlı oldukları halk arasından Anıtlar Kurulu dediğimiz “ Kültür Bakanlığı Kültürel Varlıklar Bölge Kuruluna” röleve planları ile başvurarak izin almak durumundadırlar. Prosedürlerin çok fazla oluşu, kurul üyelerinin bazen anlamsız diretmeleri, vb diğer işlerden dolayı iş uzamakta ve bıktırmaktadır. Yapılacak yönetmelik değişiklikleri ile bu konu beledilere bırakılmalıdır. Diyeceksiniz ki her belediyenin KUDEB adı verilen Koruma Uygulama ve Denetim Büroları var ve her türlü yetkiye sahiptirler. Doğrudur ancak bu bürolarda sadece mimarlar ve arkeologlar var ve tek işleri tarihi bina restorasyonları, sokak sağlıklaştırmaları ve Yunan-Roma-Bizans ağırlıklı koruma ve uygulama işleri yapmalarıdır. Bu işleri yapmaktan ve belediye başkanlarının baskılarından mezarlıklara sıra gelmez ki.
Büyükşehir Belediyeleri Mezarlıklar Müdürlüğü Tarihi Mezarlıklar ve Cami Hazireleri Şube Müdürlüklerinde ilin sahip olduğu tarihi mezarlıkların ve cami hazirelerinin ve bu yerlerdeki mezar taşlarının sayılarına göre uzman eleman istihdam edilmelidir. Bu şube müdürlüklerinde “ sanat tarihçisi, Osmanlıca uzmanı, peyzaj mimarı, epigraf, ressam, grafiker, restoratör, hattat, arkeolog, mermer ve taş ustaları, vb “ teknik elemanlar istihdam edilmelidir. Oluşturulacak bu müdürlükler öncelikle ve ivedilikle ilin sınırları içindeki tarihi Selçuklu ve Osmanlı Mezarlıklarını ve cami hazirelerini tespit etmeli, belirli bir program dahilinde envanterler yapmalı, taşların kitabelerini okuyarak ve fotoğraflarını çekerek digital ortama aktarmalı, röleve planlarını yaparak restorasyon için koruma kurullarından izin almalıdır. Restore edilen tarihi mezarlıklar ve cami hazireleri koruma duvarları ile çevrilerek içleri bilgi levhaları ile donatılmalı, gezi patikaları yapılmalı, güvenlik kameraları ve güvenlik elemanları ile sürekli izlenmeli ve özel rehberler aracılığı ile detaylı bilgiler verilmelidir. Çocuklarımız, gençlerimiz ve halkımız belirli programlar dahilinde bu mezarlıklarda gezdirilmeli ve bir anlamda açık hava müzeleri ve rehabilitasyon alanları olarak kullanmalıdırlar. Tarihi mezarlıklar, cami hazireleri ve türbeler korkmadan gezilerek işlevsel hale getirilmelidir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu konuda büyük bir birikime sahiptir ve diğer büyükşehir belediyelerine örnek olmalı ve yapacağı çalışmalarla diğer belediyeleri de eğitmelidir. Örnek vermek gerekirse günümüzde İstanbul’da Karacahmet, Kozlu, Edirnekapı, Eyüp, Aşiyan, vb büyük tarihi mezarlıklar, 1500 üzerinde türbe, 100 den fazla tarihi cami hazireleri vardır. Rumeli yakasında; Yahya Efendi, Barbaros Hayrettin, Çemberlitaş II. Mahmut, Sinan Paşa, Gazi Atik Ali Paşa, II. Bayezid, Küçük Ayasofya, Hekimoğlu Ali Paşa, Şehzadebaşı, Süleymaniye, Merkez Efendi ve Yenikapı Mevlevihanesi ve vb çok sayıda tarihi türbeler ve hazireler vardır. Eyüp ise başlı başına bir tarihi mezarlıklar, türbeler ve hazireler semtidir. Sadece Eyüp restore edilse ve ziyaretlere açılsa İstanbul ihya olur, Kültür turlarının bir türü olarak darphane görevi götür ve mezar taşlarımız kurtulur. Anadolu yakasında ise; Ayrılık Çeşmesi, Aziz Mahmut Hüdai, Mustafa Devati, Mihr-i Mah Sultan Cami, Beykoz mezarlığı, Çengelköy, vb tarihi hazireler bakım ve onarım beklemektedir.
İstanbul Büyükşehir belediyesi bünyesinde oluşturulacak bu müdürlük çok sayıda uzman istihdam etmeli, kuracağı Osmanlı Mezar Taşları Atölyesi ile Osmanlı Mezar Taşları Ustalarını uygulamalı olarak yetiştirmeli ve açacağı kurslarla önce ilçe belediyelerine birer-ikişer temsilci göndermeli ve daha sonra çevre belediyelere uzman temin etmelidir. İstanbul’u örnek alacak belediyeler ise kendi yörelerinde bu eğitimleri ve çalışmaları tekrarlamalıdır.
Uzun sözün kısası biz bu müdürlüklerin kurulmasını can-ı gönülden arzu ediyoruz. Lütfen yetkililer bu konudaki feryadımızı ve önerilerimiz dikkate alsınlar ve çok geç olmadan bu kadim medeniyetimizin şahidelerini-tanıklarını- kurtaralım ve gelecek nesillere sağla şekilde devredelim.
Saygılarımla
Mahmut Ökçesiz
Yorumla