Yazar: Selin BAYRAK
“Bilmem ki benim hatıralarım ve içinde bulunmuş olduğum şartlar, Türkiyeli insanları ilgilendirecek mi? Yalnızca günümüzde mi? 100 yıl sonra da ilgi çekecek midir? Hatıralarım tarihi kıymette olup, 100 yıl sonra da ilgi ile okunacak mı, yoksa 100 günde unutulacak mı bilmiyorum… 100 gün veya 100 yıl sonra belki unutulur, fakat korktuğum gülünç olmaktır…”
Şefika Gaspıralı
Hem evlat, hem kadın, hem eş, hem anne… Tüm bunların ötesinde başlı başına bir “kadın hareketi”…
Türkçü düşünür, “Tercüman” gazetesini Türk Dünyası’na kazandıran, aynı zamanda eğitimci, aydın bir kişi olan baba İsmail Bey Gaspıralı ve Akçura ailesinden gelen eğitime oldukça çok önem veren entelektüel bir Türk kadını olan anne Zühre Hanım’ın kızları Şefika Gaspıralı…
“Dilde, Fikirde, İşte Birlik” diyerek Türk Dünyasını bir araya getirmeyi amaçlayan İsmail Bey Gaspıralı’nın kızı da aynı amaç doğrultusunda Türk Dünyası kadınları için ömrünü vermiştir. Babası İsmail Bey Gaspıralı’nın en büyük destekçisi olan Şefika Gaspıralı, Tercüman Matbaası’ndaki işlerinde en büyük yardımcısı ve ileride Türk Dünyası’nın ilk kadınlara özel dergisi olan “Alem-i Nisvan”ı çıkaracaktır.
İsmail Bey Gaspıralı, Türk kadınlarının düşük sosyal statüsü, eğitimi, çalışması gibi konularda iyileştirme çabalarının bir sonucu olarak Tercüman Matbaası’nda yetişerek tecrübe kazanan kızı Şefika Gaspıralı’yı, daha 16 yaşındayken kadınlara mahsus olan “Alem-i Nisvan” dergisinin başına getirmiştir. (Aliyeva Çınar 2018: 62) Dergi, Türk kadınlarını bilgilendirme, aydınlatma ve harekete geçirmeyi amaçlamaktadır. Yaklaşık iki yıllık bir hayat süren dergi, yayın hayatına son verirken Şefika Gaspıralı “kadına hürriyet, erkek-kadın eşitliği, kadının her alanda eğitim ve çalışma hakkı gibi temel konularda ekilen tohumların filiz vermeye başlaması, teselli menbaıydı...” demektedir. Gerçekten de dönemin koşulları düşünüldüğünde bu ekilen tohumların önemi daha da iyi anlaşılabilmektedir.
Rusya’daki Türk kadınları sosyal statüden olduğu gibi eğitimden çok uzaktaydı, hatta erkeklerle mektuplaşır düşüncesiyle kız çocuklarının yazı yazması yasaktı! Bu durum tabii ki Rusya’nın da işine geliyor, herhangi bir şey yapmasına gerek kalmıyordu. O dönemde kadın olmak zaten zorken, Rus gözüyle azınlık olmanın bir de Müslüman olmanın ayrımcılığı da eklenmişti Rusya’daki Türk kadınlarının omuzlarına. Böyle bir ortamda İsmail Bey Gaspıralı öncülüğünde, “Usûlü Cedit” programıyla, eğitimde modernleşme amaçlandı. Bu programda kız çocukları için de çeşitli amaçlar vardı: “Kız çocukları için ayrı ilkokullar kurulacak ve kızlara da yazı öğretilecekti”. Kız çocukları için açılan ilk usulü cedit okulu Bahçesaray’da tesis edilmiş ve öğretmenliğine de İsmail Bey Gaspıralı’nın kardeşi, Şefika Hanım’ın halası Selime-Pembe Hanım getirilmiştir.
Zaman ilerliyor, Tercüman gazetesi 10. Yılını dolduruyordu. Bunu fırsat bilen İsmail Bey Gaspıralı bu bahaneyle Rusya’daki kadın hareketini de başlatmış olacaktı. Bunun için de hazırlayacakları kutlama törenine davetlileri eşleriyle birlikte çağırmıştı. 10. Yıl jübilesinde ev sahipliğini Zühre Gaspıralı yapmıştı ancak vefatından yaklaşık 20 gün sonra yapılacak olan 20. Yıl jübilesinde Kırım ve Rusya’nın çeşitli yerlerinden gelen davetli kadınları Şefika Gaspıralı ağırlamak durumunda kalmıştı.
Rusya’daki Türk kadınları kendi toplumsal ve siyasal statülerini kendileri belirlemek üzere “I. Rusya Müslimeleri Kongresi”ni topladılar. Kongreye rahatsızlığı sebebiyle Şefika Gaspıralı katılamamıştı. Ancak kongrede alınan kararlar oldukça önemliydi. Hatta alınacak kararları dile getirebilmek bile bir başarıydı zira gelecek kongrelerde “ben evime dönüp karıma baş eğmem, şeriattan başkasına!”, “önümüzdeki sıralarda oturan sakatların yani kadınların hepsini arkaya atınız. Yoksa islam dini yıkılır.” gibi “düşünce(!)”lerle mücadele de edeceklerdi. (Hablemitoğlu 2004: 195) Bu kararlardan birkaçı: Kızların orta ve yüksek mekteplerde okutulması, Müslüman kadınların tüm siyasi alanlarda erkeklerle eşit hakka sahip olması, 16 yaşından küçük kızların nikahlarının kıyılmaması, Müslüman Türk kadınlarının seçme ve seçilme hakkının olması…
Şefika Gaspıralı “Tercüman” gazetesinde kadın sorunlarını dile getirmeye, kamuoyu oluşturmaya devam ediyordu. Devamında “Bahçesaray Kadınlar Mitingi”ni düzenledi, mitingin önemi; kadınların kendi haklarını duyurabilecek ilk mitingleri olmasıydı. Bu mitingler ve oluşturulan “Kadın Komiteleri”yle kadınlar birlik oluyordu. Bu girişimleri sonucunda Şefika Hanım, seçimle “Bahçesaray Meclis üyeliği”ne gelmişti. Hatta çevresi tarafından Bahçesaray Belediye Başkanlığı’na aday olması istense de Şefika Hanım yoğunluğu sebebiyle aday olamamıştı.
İsmail Bey Gaspıralı’nın yaşarken gerçekleştiremediği bir dilek daha kızı Şefika Gaspıralı tarafından gerçekleştirilecekti: Darülmuallimat yani Kız Öğretmen Okulu… Okulun müdireliğini de kendisi üstlenmişti. Üstelik Şefika Hanım gelecek öğrencileri beklememiş, Kırım’ı dolaşarak, zeki, yetenekli öğrencilerini ailelerini ikna ederek kendisi seçmiştir.
Ve Şefika Hanım yine bir “ilk”e imza atıyordu: 26 Kasım 1917’deki mazbataya göre “Meb’use Şefika Hanım Gasprinskaya Efendinin Gözleve üyezdinden saylanmış Kırım Tatar Kurultayı azası olduğu işbu şehadetname ile tasdik ediliyor.” (Hablemitoğlu 2004: 244). Bunca çetin mücadelelerin kazananı olan Şefika Gaspıralı 1917 yılında Gözleve’den milletvekili olmuştu. Bu hadise Türk Dünyası Kadınları için oldukça önemliydi. Çünkü Atatürk’ün kadınlara seçme ve seçilme hakkını sağlamasından tam 17 yıl önce bir Türk kadını Kırım’da milletvekili seçilmişti. Üstelik o tarihlerde dünyada sadece Finlandiya, kadınlara seçme ve seçilme hakkı vermiş… (Menekay 2017: 292)
Şefika Hanım’ın bir de evliliği olmuştu. İsmail Bey’i sık sık ziyarete gelen Gence doğumlu bir Azerbaycan Türk’ü olan ve gelecekte de Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin başbakanı olacak Nesip Yusufbeyli ile tanışır, mektuplaşmaya başlarlar. Önceleri siyasi-milli konular içeren mektupları ilerleyen dönemlerde yerini aşka bırakır ve evlenirler. Niyazi ve Zühre adından iki çocukları olur. Ancak Nesip Bey’in ikinci eşini imam nikahıyla almasıyla -ki ikinci eş Şefika Hanım’ın arkadaşıdır!- yıkılan Şefika Gaspıralı, çocuklarını da alır Kırım’a döner. Yaşadığı bu hadise ardından yazılarında kızlık soyadı olan “Gasprinskaya”yı kullanır…Ancak eşi şehit edildikten sonra yazdığı not bir defaya mahsus “Şefika Gaspıralı Yusufbeyli” ile sonlanır… Şefika Hanım’ın durumunu Hablemitoğlu şöyle anlatır: “Tüm hayatı boyunca bu gibi sapkınlıklara mücadele veren, kadınları uyandırmaya çalışan Şefika Hanım; babası tarafından hazırlanmış, kocası tarafından yıkılmış bir kadın kimliğinde, karşı çıktığı haksızlıkları dramatik biçimde yaşamak zorunda kalıyor…” (Hablemitoğlu 2004 :62).
1918 yılı başlarında Rusya’daki dengeler değişmiş ve tehlikeli bir hal almaya başlamıştı. Bolşeviklerin gelişiyle Kırım Türkleri sahip olduklarını yavaş yavaş kaybetmeye başlamış, “Tercüman” gazetesi de kapatılmıştı. Şefika Gaspıralı bu hadiseyi şöyle yorumlar: “Öldürülmektense, ölmeyi tercih ettik…” (Hablemitoğlu 2004: 265) Kırımlı Türk kadınlarının lideri konumunda olan, Kırım Parlamentosu’nda milletvekilliği yapan bununla birlikte Darülmuallimat’ta da müdireliğini sürdüren Şefika Gaspıralı ve çocuklarının hayatı risk altındaydı. Bu sebeple Şefika Hanım’ın Azerbaycan’a yolculuğu başlıyordu. Bu süreçte Nesip Bey de Azerbaycan’ın geleceği için çalışmaktaydı. Kendini siyaset hayatında bulan Nesip bey, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin başbakanı olmuştu. Şefika Hanım ve Nesip Bey, çocuklarının da olması sebebiyle zaten sürekli mektuplaşmaktalardı. Rusların dikkatini oldukça fazla çeken Şefika Hanım iki çocuğunun akıbetini de düşünerek Nesip Bey’in yanına Azerbaycan’a gider…
Eğitim adına fedakarlıklarla dolu bir hayat süren Şefika Hanım, Azerbaycan’da “Ana Mekteplerine Mürebbiye Kursları” düzenlemeye başlar. Burada da eğitim faaliyetlerini sürdürerek, anaokullarına verdiği önemle Azerbaycan toplumuna katkıda bulunmuştur. Başbakan Nesip Bey, Azerbaycan Parlamentosu’nda kadınların oy hakkı dahil, kadın hakları hakkında birçok konuya değinmesinin altında Şefika Hanım’ın da etkileri muhakkaktır. Ancak Kırım’ı rahat bırakmayan Ruslar, Azerbaycan’a da gelmiş ve Nesip Bey’i şehit etmişlerdir…
Şefika Hanım her an kurban olabileceği düşüncesiyle yaşarken bu sefer de Türkiye yolculuğu başlıyordu. Atatürk, Rusya Türkleriyle yakından ilgilenebilmek adına Memduh Şevket Esendal’ı görevlendirmişti. Esendal, 1921’de İsmail Gaspıralı’nın kızı olduğunu ve korku içinde yaşadığını öğrendiği Şefika Hanım’ı Türkiye’ye -bir nevi- kaçırmıştı. Artık esaret ve can korkusuyla yaşama geride kalmıştı.
Ancak Türkiye’de de işsizlik ve yoksullukla mücadelesi başlayan Şefika Hanım, ailesi, kardeşleri ve çocukları yeri geldiğinde suya pirinç pişirip yemektedirler… İstanbul’da da dikiş dikerek, tercüme ederek, hastanelerde ve Kızılay’da kısa süreli işlerde çalışır ama tüm bunlar sorunları ortadan kaldırmaz. Aynı zamanda Şefika Hanım hastadır, ameliyat olması gerekir ama ne hastaneye yatacak parası ne de çocuklarına bakacak kimsesi vardır. Bu zor yaşama ek olarak bir de oğlu Niyazi’yi kaybeder.
Ve kadın ve kadınlığın öncüsü olan Şefika Gaspıralı 1 Eylül 1975’te hayata veda eder…
“Bilmelisiniz ki sizin hatıralarınız ve içinizde bulunmuş olduğunuz şartlar, Türkiyeli insanları da ilgilendirecektir. Yalnızca gününüzde değil, 100 yıl sonra da ilgi çekecektir. Hatıralarınız tarihi kıymette olup, 100 yıl sonra da ilgi ile okunacak, 100 günde unutulmayacaktır… 100 gün veya 100 yıl sonra da asla unutulmayacak olan hatıralarınız gülünç değil, “övünç” kaynağımız olacaktır!..”
Kaynakça
Aliyeva Çınar, Minara (2018) “Nesip Yusufbeyli’den Mektuplar”, Ötüken Neşriyat, İstanbul.
Hablemitoğlu Şengül, Hablemitoğlu Necip (1998) “Şefika Gaspıralı ve Rusya’da Türk Kadın Hareketi (1893-1920)”, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul.
Menekay, Serra (2017) “Şefika”, Galeati Yayıncılık, Ankara.
Sinan, Meryem Aybike (2020) “Şefi”, Ötüken Neşriyat, İstanbul.
Yorumla