DÜŞÜNCE

21.yy.’da Türkiye’nin Çevresindeki Ülkelerin Birbirleriyle İlişkilerini Olumsuz Etkileyen Dogmatik Tutumları

Bölge Ülkelerinin Kamuoyunda Etkili Din ve Mezhepler

Türkiye: Türkiye nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman’dır. Bu nüfusun yakın geçmişte yaşadığı işgal ve katliamlar sebebiyle “gâvur” olana yani gayrimüslimlere karşı güvensizlik ve nefret duyguları arasında gelip giden duyguları mevcuttur. Rumlar, Ermeniler ve Yahudilere Osmanlı Devleti’ni yıkılış sürecinin son demlerinde takındıkları tavır ve sergiledikleri eylemler sebebiyle güvensizlik mevcuttur. Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, ABD, Yunanistan, Ermenistan ve İsrail başta olmak üzere Türkiye’ye karşı takip ettikleri düşman politikadan dolayı güvensizlik ve şüphe vardır. Ortalama Türk insanının zihin dünyasında Türkiye ve Türkler tüm dünyaya karşı tek başına var olma mücadelesi veren devlet ve millettir.

Yunanistan: Çoğunluğu Hıristiyan Ortodoks’tur. Ülkede Müslüman Türk nüfusu azınlık olarak yaşamaktadır. Yunanistan bağımsızlık için mücadele ettiği tarihlerden ve tarih sahnesine çıktığı 1829 Edirne antlaşmasından itibaren tüm politikası Osmanlı Devleti/Türkiye aleyhine olmuştur. Bu politikaları uygularken farklı dönemlerde Fransa, Birleşik Krallık, Rusya, ABD gibi Batılı ülkelerin desteğini almış veya himayesine girmiştir.

Rusya: Rusya nüfusunun çoğu Hıristiyan Ortodoks’tur. Rus nüfusunun yanında pek çok Müslüman veya Tengrici Türk boyları azınlık olarak Rusya sınırları içinde yaşamaktadır. Rusya tarihi bir emel olarak sıcak denizlere inme politikası takip etmektedir. Sıcak denizlere inmek için Slav ırkının birliğini savunan Panslavizm ideolojisini ya da Ortodoksluğu çıkarları doğrultusunda kullanmıştır. Çarlık Rusya’nın bu politikasını Sovyetler Birliği de devam ettirmiştir. 2.Dünya Savaşı’ndan sonra Stalin, İstanbul ve Çanakkale boğazlarının statüsünün tartışmaya açılması gerektiğini ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nde tadile gidilmesi gerektiğini belirtmiştir. Öte yandan Kars ve Ardahan’ı Türkiye’den istemiş, Türkiye’nin uzun yıllar bölgeye asker yığmasına sebebiyet vermiştir. Rusya günümüzde de Doğu Akdeniz, Suriye, Libya ve Belarus’ta yayılmacı politikasını sürdürmektedir.

İran: İran Şiiliğe dayanan dini bir anlayışla yönetilmektedir. Şii İran, Sünni komşusu Türkiye’yi çoğu zaman tehdit olarak görmüştür. Ulusal politikalarını Türkiye’nin aleyhine olacak şekilde vücuda getirmiştir. Dini bir otorite tarafından yönetilmesine rağmen Hıristiyan Rusya ve Ermenistan ile iyi ilişkilere sahiptir. Bölgede Azerbaycan ve Türkiye’nin çıkarlarını baltalayıcı sinsi hareketlerden kaçınmazlar. Arap yarımadasında şii milislerle varlıklarını sürdürerek bölgeyi nüfuzları altına almaya çalışmaktadırlar.

Ermenistan: Ermeniler Hristiyan dinine mensuptur. Ermenilerin milli mezhebi Gregoryenlik olmakla birlikte protestan, katolik, ortodoks Ermeniler de vardır. Ermeniler Türklerin Anadolu’ya toplu olarak ve son kez geldiği 1071 yılından itibaren Türklerle iyi ilişkiler içinde olmuşlar ve Türk devletlerinin yönetim kademesinde yüksek mevkilerde bulunmuşlardır. Fransız İhtilali’nden sonra gelişen milliyetçilik akımı sebebiyle Ermenilerde Türklere karşı şiddetli bir düşmanlık hisleri belirmiş ve Türklere karşı katliamlara girişmişlerdir. Kendi devletlerini kurup bağımsızlıklarını kazandıktan sonra bile ASALA adlı örgütü kurarak Türk diplomatlara suikastlar düzenlemişler daha sonra PKK’ ye destek olmuşlardır. Günümüzde Türkiye’ye Avrupa’daki Ermeni lobilerini kullanarak baskı yapmaya çalışmaktadırlar. Ermenilerin desteğini aldığı başta iki ülke Rusya ve Fransa’dır.

İsrail: Bölgedeki ve dünyadaki tek Yahudi devletidir. İsrail kuruluşu itibariyle bölgedeki en yeni devletlerdendir. Kuruluşu 1917’deki Balfour Deklarasyonu’na dayanır. Resmi olarak kurulması ve BM tarafından tanınması 1947 yılında gerçekleşmiştir. İsrail teknoloji üretimi ve finansal açıdan çok güçlü devletlerdendir. Fakat dış politikasında Siyonist bir çizgi takip etmektedir. Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlıkla beraber semavi dinler arasında yer alır. Kitap ehli olarak kabul edilirler. Fakat Siyonizm bölgenin çoğunun (Fırat ve Dicle nehirleri arası) İsrail oğullarına kutsal kitapları Tevrat’ta yazdığı üzere Tanrı tarafından kendilerine vaat edildiğini iddia eder ve buna inanırlar. Yani İsrail’in takip ettiği dış politika gökten Allah tarafından indirildiğine inanılan Tevrat’a (Müslümanlara göre tahrif edildiğine inanılan Tevrat’a) dayanmaktadır. Günümüzdeki dünya gerçekleri ve binlerce yıl önce indiğine inanılan kitap arasında örtüşme olmadığı için bölgedeki çatışmaların ve saldırıların faili ya da azmettiricisi olarak İsrail karşımıza çıkar. Çünkü politikası realist ve statükoyu koruma üzerine kurulmuş değildir. Kudüs’ün paylaşılamaması, Süleyman mabedi ve Mescidi Aksa meselesi çıkmaza sürüklenmektedir.

Arap Yarımadasındaki Küçük Arap Devletleri: Arap ülkelerinin nüfusunun çoğu müslüman olmakla beraber az sayıda Hristiyan Arap da vardır. Arap yarımadası Sykes-Picot antlaşması ile şekillendirilmiş bir coğrafyadır. İngiltere ve Fransa arasında yapılan bu antlaşmada İngiltere’yi Mark Sykes, Fransa’yı François Georges Picot temsil ettiğinden dolayı antlaşmaya Sykes-Picot Antlaşması diyoruz. Bu antlaşma ile Arap yarımadası tarihte hiç olmadığı şekilde, tamamen çatışmaya gebe, istikrarsızlığa sebep olacak şekilde sınırlara ve devletlere sahip olmuş oldu. Meydana getirilen devletlerin etnik, dini ve mezhepsel birliktelikleri olmadığı gibi bir arada yaşama arzusu dahi yoktur. Kuruldukları dönemden beri millet olmayı başaramamışlardır. Yapay Arap devletlerinin birleştikleri tek nokta Türk ve Türkiye aleyhtarlığıdır (İslam dinine rağmen). Bu ülkelerin liderleri I.Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti yerine işgalci İngiltere ve Fransa ile işbirliği yapan Arap aşiretlerinin soyundan gelir. Demokrasi ve insan hakları yerlerde sürünse bile Batılı devletler bu ülkelerin yöneticilerini kendileri tayin edip, çıkar sorunu yaşamadıkları için insan hakları ihlallerine ve olmayan demokrasiye aldırış etmezler. Suriye, Lübnan civarından Fransız etkisi vardır. Irak, Suudi Arabistan, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerde Birleşik Krallık Nüfuzu ağır basar. Arap Krallarının eşleri genellikle İngiliz Kraliyet ailesindendir.

Bölgede kim, ne yapmak istiyor? Ya da Vatandaş İçin Ana Haber Bültenlerini Anlama Kılavuzu

Öncelikle şunu belirtelim ki Türkiye mevcut sınırları korumak isteyen, başkasının topraklarında gözü olmayan, bağımsız bir şekilde var olmaya çalışan, yani kendisini müdafaa etmeye çalışan bir ülke olarak karşımıza çıkıyor. Eğer Türkiye’nin gizli bir ajandası yoksa (ki bence yok) Türkiye Misak-ı Milli topraklarını geri almaya çalıştığına dair bir eylem veya söylem içinde dahi bulunmuyor. İç politikada kamuoyunu etkilemek için söylenen “82 Musul, 83 Kerkük” söylemi sadece bazı parti ve şahısların siyasi çıkarları ve manipülasyonu olarak göze çarpıyor.

Anadolu, Kafkaslar, Balkanlar ve Arap yarımadası ve hatta Kuzey Afrika’da emperyalist güçlerin çıkar çatışmaları meydana gelmektedir. İngiltere (UK), Fransa, ABD, Almanya başta olmak üzere bölgede istikrarsızlığın sürmesini isteyen ülkeler mezhepsel, etnik çatışmaları desteklemektedirler. Bu desteklerini sivil toplum örgütleri adı altında yapmaktadırlar. Arap baharı denen süreçte Kuzey Afrika ülkeleri ve Suriye’de meydana gelen “muhalefet” gösterilerinde muhalefetin elinde “uzun namlulu silahlar” vardı. Ve Batı medyası bu eli silahlı grupları “muhalif göstericiler” olarak lanse ediyordu.

Kısacası bu saydığımız coğrafyanın zenginliklerinin Batı tarafından daha rahat sömürülmesi için bölgenin etnik, dini, mezhepsel çatışmalar sebebiyle istikrarsızlık içinde bulunması gerekiyor. Bölgede geniş sınırları, büyük ve güçlü ordusu olan ülke istenmiyor. Bu sebeple Türkiye Batı’nın hedefleri arasında yer almaktadır. Bu ABD Dışişleri Eski Bakanı Rice tarafından Büyük Ortadoğu Projesi adıyla itiraf edilmiştir. Yunanistan, Ermenistan, Suriye, Irak, BAE, gibi ülkeler Batılı güçler tarafından çok rahat bir şekilde Batı’nın çıkarları doğrultusunda hizaya getirilebiliyor. Yunanistan, komşusu olan Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak ve anlaşmaktansa hayali ve ayakları yere basmayan dış politika takip ediyor, bu minvalde özellikle ABD, Almanya ve Rusya’dan yardım umuyor. Yunanistan için Rusya aynı mezhebe mensup güçlü bir ittifak ortağı gibi görünse de Rusya için Yunanistan sadece kullanılacak bir maşadır. Yunanistan yaşlı bir dede, Rusya ise 2 metrelik basketbolcu bir torundur. Rusya, Yunanistan’ı severken bile hırpalayabilir/öldürebilir. Aynı şey Ermenistan için de geçerli. Ermenistan, Türkiye’nin Türkistan’a giden yolunu tıkamaya çalışıyor, bunun için özellikle Rusya’nın kollarına kendini bırakıyor. İran da Türkiye gibi Batı’nın hedef tahtasında olmasına rağmen Türkiye’ye rejim ihraç etmeye çalışıyor, Türkiye’nin aleyhine faaliyetlerde bulunuyor. Etnik, Mezhepsel ve dini taassupla hareket etmek bölge insanının geleceğini ve bugününü mahvediyor. Suudiler başta olmak üzere Arap devletlerinin yöneticileri Batılı ülkelerle çok iyi ilişkiler içindeyken Türkiye ile ekonomik ve kültürel işbirliği yapmak yerine hemen Batılı ülkelerin çizgisinde saf tutuyor. Arap ülkeleri Türkiye’yi dinsiz olarak addediyorlar. İhtimaldir ki koltuklarını Batılı emperyalistlere borçlu olan Arap yöneticiler minnet duygularını Batılı güçlere sadık kalarak ve Türkiye aleyhtarlığı yaparak ödemeye çalışıyorlar.

İsrail bölgeyi şekillendiren en önemli askeri ve politik güç olarak karşımıza çıkıyor. İsrail’in gücü dar sınırları ile ters orantılı. ABD ve Birleşik Krallık gibi iki önemli güç çoğu zaman İsrail’in bu coğrafyada hayatını sürdürmesi ve sınırlarını genişletmesi politikasına destek veriyor. Büyük İsrail’in kurulması için yani Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan toprakların ele geçirilmesi için bölge yıllardır savaş, çatışma ve terör eylemleri içinde kıvranıyor. Bölge yavaş yavaş insansızlaştırılıyor. Çarşı ve pazarlarda patlayan bombalar, aniden türeyen din tandanslı terör örgütleri, katliamlar; kısacası can güvenliğinin olmaması sebebiyle insanlar ya ölüyor ya da yaşadıkları toprakları terk ediyor. Boşalan topraklara Kürt nüfus yerleştiriliyor. İlerleyen yıllarda bu toprakları İsrail’in bir çırpıda sınırları içerisine alması hiç zor değil. Kısacası İsrail ve onun politikasını anlamaya çalışmak için ilk önce dini taassup ve hikâyelerden kurtulmalıyız. Her İsrail vatandaşı Siyonist değildir. Hatta Siyonistlere karşı olanları da vardır. Siyonizm bölgeyi kana bulayacak ve ayakları yere basmayan dini temelli bir ideolojidir. Buna rağmen İsrail bu amaca ulaşmak için gayet sinsi ve akılcı politika yürütmektedir. Bizim kamuoyumuzun da Filistin, Kudüs ya da İsrail meselesini (adına ne derseniz deyin) akılcı bir tutumla düşünüp kavraması gerekmektedir. Türkiye başına sarılan kötü olayları sürekli dış güçler, Yahudiler, İngilizler ya da Amerika’ya havale etmeyi bırakıp ayakları yere basan tahliller yapmalı ve gerçekçi çözümler üretmelidir.

Rusya ise tarihi emelinin peşinde kırmızı örtüye odaklanmış bir boğa gibi hızla koşuyor. Önüne ne çıkarsa devirmeye hazır. Normal şartlar altında Rusya ile Türkiye’nin iş birliği yapıp Batılı güçleri bölgeden uzaklaştırmaya çalışması gerekirdi fakat Rusya işbirliği yapacak kadar paylaşımcı bir ülke değil. Rusya hepsini istiyor. Rusya din kardeşi Ermenistan ve Yunanistan’ı acımazsızca kullanıyor. Çünkü aslında dini ve mezhepsel kardeşlik Rusya için emellerine ulaşması için kullanılacak sadece bir argüman.

Sonuç Olarak

Türkiye, Yunanistan ve Ukrayna’nın bölgesel bir blok olmak üzere beraber hareket etmesi gerekiyor. Bu ülkeler birbirlerine saygılı bir şekilde diyalog kurmayı başarmak zorundadır. Bu birliktelik sağlanırken öte yandan yapay Arap ülkelerindeki halkın başlarındaki işbirlikçi yöneticilerden kurtulması için onlara destek verilmesi gerekir. Yunanistan ve Ermenistan işin kolayına kaçıp, Batılı güçlerle mücadele etmek yerine cüzi bir pay karşılığında Batı’nın yanında konumlanıyorlar. Doğu Akdeniz’de (Mavi Vatan), kıta sahanlığı ve karasular konusunda Yunanistan, Türkiye ile diyalog yoluyla anlaşmalı ve iyi komşuluk göstermelidir. Ermenistan ise sözde soykırım iddiaları ve Karabağ konusunda Azerbaycan ve Türkiye ile diyalog yoluyla anlaşmak zorundadır. Türkiye bu ülkelerin kamuoyunun aydınlanmasını sağlamalıdır. İnsanlar bilinçlenirse emperyalistlerin oyunları geçerliliğini yitirecektir. ABD başta olmak üzere tüm Batı’nın Çin tehlikesine dikkat kesildiği şu sıralar bölge ülkeleri için fırsattır. Asla çatışmaya girilmemeli, sorunlar diyalog yoluyla çözülmelidir. Özelikle ABD, Çin ile mücadele ederken Arap yarımadasını kontrol edilebilir bölgesel savaşlarla oyalamaya, buradaki ülkelerin başka konularla ilgilenememesine gayret ediyor. Batı bölgede yaşanan çatışmalara, yıkılan kentlere, “alınacak ihale/pazar” gözüyle bakıyor.

Bölgedeki hiçbir ülke iç ve dış politikada dini, etnik ve mezhepsel taassuba kapılmadan birlik ve beraberliğe odaklanmalıdır. Farklılıklar değil, ortak yönler öne çıkarılmalıdır. Türkler, Yunanlar ve Ermeniler birbirine benzer, bu ülkelerin vatandaşları çok kolay birbirine uyum sağlayabilir. Ukrayna ve Polonya ise Rus tazyiki altındaki iki ülkedir(Türkiye, Yunanistan, Ermenistan ve Gürcistan gibi…), destek olunmalı, işbirliği içerisine girilmelidir.

Bölgedeki ülkeler dini ve mezhepsel taassupla küresel güçlerin ağına düşüyor. Emperyalist Devletlere yem olmak istemeyen devletler birlik olmalıdır. Fakat hepsinden önce bu ülkelerin önemli mevki ve makamlarını işgal eden yöneticilerden kurtulmalı, güvenebilecekleri milli isimleri göreve getirmeyi başarmalılar.

Son olarak; Rusya’nın Yunanistan ve Ermenistan’ı Türkiye’ye karşı kullandığını görüyoruz. Arap devletleri ise kavmiyetçilik yapmakta, Türk düşmanlığı gütmektedir. Arap ülkeleri genellikle politika olarak Türkiye’nin karşıtları ile yer almaktadır. İran, Şii mezhepçiliğini kullanarak üstü kapalı bir Fars milliyetçiliği politikası takip etmektedir. ABD, Birleşik Krallık, Almanya ve Fransa gibi ülkeler ise beşinci kol faaliyetleri, terör örgütleri ve işbirlikçileri ile Türkiye’yi menfaatlerine uygun olarak şekillendirmeye çalışmaktadır.

İdris Kılıçaslan

Gazi Üniversitesi Tarih Öğretmenliği-Lisans
Gazi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türkiye Cumhuriyeti Tarihi-Yüksek Lisans
Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-Doktora

Yorumla

Yorum yazmak için buraya tıklayın...