DÜŞÜNCE Tarih TOPLUM

Moğol İmparatorluğu’nda Taht Kavgası: Kubilay ve Arık Böke Mücadelesi

Merve Kaybal (Anadolu Tarih)

Moğol İmparatorluğu, dünya tarihinin bitişik sınırlara sahip en büyük devletidir. Cengiz Han’ın temellerini attığı bu devlet, oğulları ve torunları zamanında gelişmesine devam etmiş ve Macaristan bozkırlarından Mançurya’ya kadar sınırlarını genişletmiştir. 1259 yılında Mengü Han’ın ölmesiyle birlikte imparatorluk tahtı için ortaya iki aday çıkmış ve bu durum imparatorluğu beş yıla yakın sürecek olan bir taht mücadelesine sürüklemiştir.

MOĞOLLARIN TARİHSEL GELİŞİMİ

Moğolların tarihi VI. yy’a kadar karanlıktır. Moğol adı ilk defa VII. yy’da Tang Hanedanı resmi tarihlerinde “Meng-wu ve Meng wa” olarak geçmeye başlamıştır.[i] Önceleri Hun İmparatorluğu’na bağlı olarak yaşayan Proto-Moğol kabileleri, Hun devletinin yıkılmasıyla birlikte Juan-Juan adı verilen bir bozkır konfederasyonu kurdular. VI. yy’da Gök-Türk Kağanlığı’nın kurulmasıyla birlikte Juan-Juan devleti yıkıldı ve Proto-Moğol kabileleri Gök-Türk hâkimiyetine girdi.[ii] Kaynaklarda “Ch’i-tan (Kıtan), Shih-wei, Hsi ve K’u-mo-hsi” olarak geçen bu kabileler, Gök-Türk hâkimiyetinden sonra Uygur Devleti bünyesine katıldılar.[iii]

Uygur Devleti 840 yılında Kırgızlar tarafından yıkılınca Kıtanlar Kırgızları Orhun bölgesinden çıkardılar ve 1130 yılında Tanrı Dağları yakınlarında Karahitaylar Devleti’ni kurdular. Ancak Moğolların isimlerinin dünya çapında tanınmasını sağlayan ve onların tarihte önemli bir rol oynamasında en büyük pay hiç kuşkusuz Cengiz Han’a aittir. Önceleri Timuçin ismiyle tanınan ve tüm Moğolistan coğrafyasını birleştiren Cengiz Han, 1206 yılında Onon Irmağı yakınlarında bir kurultay topladı. Bu kurultayda “Yüce Han” ilan edilip, Cengiz Han unvanını aldı.[iv] 1209 yılına kadar tüm Moğolistan’a hâkim olan Cengiz Han, 1211 yılında başlattığı Kuzey Çin Seferi ile Kin Hanedanını büyük ölçüde kendisine tabi kıldı. 1219 yılında yönünü Batıya çeviren Moğollar, Harezmşahlar Devleti üzerine sefer başlattılar.[v] Bu seferler sonucunda Harezmşahlar Devleti de Moğol hâkimiyetine girmiş oldu.

1227 yılında Cengiz Han öldüğünde devletin sınırları Mançurya’dan Hazar Denizi kıyılarına kadar uzanıyordu. Cengiz Han’dan sonra Moğol tahtına çıkan isim oğlu Ögedey Han oldu.[vi] Ögedey babasının yayılmacı politikasını devam ettirdi ve bu amaçla birçok coğrafyaya seferler düzenlendi. Bu seferlerle Moğol orduları, batıda Macaristan bozkırlarına dek uzanmış oldular. Doğuda ise, Kore ve Kin Hanedanı tamamen tabiiyet altına alındı.[vii] Ögedey Han’ın vefatından sonra, tahta 1246 yılında oğlu Güyük Han çıktı. Kısa süren hükümdarlığından sonra 1251 yılında tahta Mengü Han çıktı.[viii] Onun döneminde batıda İran, Irak, Suriye ve Anadolu üzerine kardeşi Hülagu komutasında askerî seferler düzenlendi. Doğuda ise hâlâ itaat altına alınamayan Song Hanedanı üzerine diğer kardeşi Kubilay’ı gönderdi. 1257 yılında Mengü Han, kardeşi Kubilay’a destek olmak amacıyla büyük bir ordu ile Güney Çin üzerine sefere çıktı. Yerine de başkent Karakurum’da en küçük kardeşi Arık Böke’yi bıraktı. Ancak sefer sırasında Mengü Han vefat etti. Ölümüyle birlikte Moğol İmparatorluğu, iki kardeşin zorlu bir taht kavgasına sahne olacaktı.

KUBİLAY VE ARIK BÖKE’NİN ORTAYA ÇIKIŞI

Toluy ve Sorgaktani Beki’nin çocuğu olarak dünyaya gelen Kubilay, 1215 yılında doğdu.[ix] Küçüklüğünden itibaren iyi bir eğitim alan Kubilay, dedesi Cengiz Han tarafından da çok seviliyordu. Hatta 1225 yılında başarılı geçen ilk avından sonra dedesi Cengiz Han, Kubilay’ın parmaklarına et ve yağ sürmüştü.[x] Küçüklüğünden beri aldığı eğitimin de etkisiyle Çin kültürü ve medeniyetine ilgi duyan Kubilay, 1251 yılında ağabeyi Möngke Han’ın tahta geçmesiyle Song Hanedanı yönetimindeki Güney Çin’i ele geçirmekle görevlendirildi. Zorlu savaşlarla geçen bu dönemde Kubilay birçok Çin eyaletini ele geçirmeyi başardı. 1259 yılında seferlerine devam ederken ağabeyi Möngke’nin ölüm haberini aldı. Ancak ana yurda dönmek yerine Kuzey Çin’e çekildi ve orada bir kurultay topladı.[xi] Bu kurultayda Kubilay yeni Moğol hanı olarak ilan edildi.

Tuluy’un Sorgaktani Beki’den doğan en küçük oğlu olan Arık Böke, gençliğinden itibaren bozkır kültürü ile iç içe büyümüştü.[xii] Ağabeyi Kubilay’dan farklı olarak Çinli bilginlerden uzak duruyordu.[xiii] İleride onun bu özelliği Kubilay muhalifi olan birçok kesimi kendisine çekecekti. Annesinin ölümünden sonra onun ordusu, en küçük oğul olması nedeniyle Arık Böke’ye geçmişti. 1257 yılında ağabeyi Mengü Han, kardeşi Kubilay’a destek olmak amacıyla Güney Çin üzerine sefere çıktı. Yerine ise küçük kardeşi Arık Böke’yi bıraktı. Ancak Mengü sefer sırasında vefat edince başkent Karakurum’da kurultay toplayan Arık Böke,  kendini Moğol Hanı ilan etti.[xiv] Ancak Moğol tahtı üzerinde hak iddia eden bir tek kendisi değildi. Ağabeyi Kubilay da Kuzey Çin’de topladığı kurultayla kendini han ilan etmişti. Şimdi iki kardeş Kuzey Çin’den Macaristan bozkırlarına kadar uzanan bu güçlü imparatorluğun tahtına oturmak için kıyasıya bir mücadele vereceklerdi.

İKİ KARDEŞ ARASINDA TAHT MÜCADELESİ

Mengü Han ölünce iki küçük kardeşi, Kubilay ve Arık Böke yeni Moğol Hanı olabilmek için mücadeleye başladılar.[xv] Diğer kardeşleri Hülagu, İran’da kendi devletini kurduğu için tahta aday değildi. Ancak Hülagu, yerleşik yaşam hakkındaki görüşlerinin aynı olması sebebiyle Kubilay’ı destekliyordu. İkisi de Arık Böke’den farklı olarak yerleşik yaşam tarzını savunuyorlardı.[xvi] Arık Böke ise hanlığın merkezinde bulunuyordu ve bu nedenden dolayı görüşleri ve fikirleri Kubilay’dan farklıydı. Arık Böke bu özelliğinden dolayı Muhafazakâr Moğolların lideri konumuna gelmişti.

Muhafazakâr Moğollar, tıpkı atalarının yaşadığı gibi bozkır yaşam tarzını savunuyorlardı ve bu yüzden ele geçirdikleri medeniyetlerin büyüsüne kapılan Kubilay ve Hülagu’ya muhalif bulunuyorlardı.[xvii] Bu şartlar altında 1260 Haziran ayında Arık Böke, Ulu Han ilan edilmişti. Kubilay ise 1260 mayısında Kuzey Çin’de topladığı kurultay ile kendi hanlığını ilan etmişti. Ancak Kubilay’ın kurultayına Cuci, Çağatay veya Ögedey neslinden hiçbir soylu katılmamıştı. İlk başta bakıldığında Arık Böke daha avantajlı bir durumdaydı. Çünkü Altın Orda Hanı Berke ve Çağatay Hanı Algu da onu destekliyordu.

Kubilay’ın ise asıl güvendiği isim İlhanlı Devleti’nin kurucusu ve hanı olan Hülagu idi.[xviii] Ancak Hülagu Han o sıralarda Memluklarla mücadele hâlindeydi. Bu durumda Kubilay’ı zor durumda bırakıyordu. Önce Kubilay, küçük kardeşi Arık Böke’yi gayrimeşru bir isyancı olarak göstermeye çalıştı ve Çinli tebaasının desteğini alabilmek amacıyla tıpkı eski Çin imparatorlarının yaptığı gibi bir bildirge yayımladı.[xix]  Bu bildirgede, halkın omzundaki yüklerin hafifletileceği ve açları doyurmanın en büyük önceliği olduğunu söylüyordu. Ancak bu bildirge savaş hâlinde olduğu Güney Song’larını pek etkilemedi. Hatta Güney Songlar, Kubilay’ın kardeşiyle mücadelesini fırsat görüp Moğolları daha önce ele geçirdikleri topraklardan çıkardılar.

Kubilay ise Arık’la uğraştığı için bu durumu sineye çekmek zorunda kaldı. Kubilay’ın temel stratejisi, Arık’ın yerleşik dünyadan kaynak temin etmesini önlemekti.[xx] Başkent Karakurum’da bulunan Arık’ın, ordusunu besleyebilmek için kaynak bulması gerekiyordu. İlk önce Uygur Bölgesinden kaynak sağlamak amacıyla birliklerini buraya yönlendiren Arık, buraya hâkim olan Ögedey’ın oğlu Kadan tarafından bertaraf edildi. Çünkü Kadan Kubilay’ı destekliyordu. Ayrıca Kadan’ın birlikleri Kansu bölgesine de hâkimdi ve Arık Böke birliklerinin buradan ikmal yapmasını engelliyorlardı.

Bu durumda Arık Böke’nin ikmal yapabileceği tek yer Karakurum’un kuzeybatısındaki Yenisey vadisi olarak gözüküyordu.[xxi] Kubilay ise bu sırada birliklerini kuzeye doğru hareket ettirdi. Arık Böke hemen Yenisey Irmağı’nın bir kolu olan Yus’a çekildi. İki orduda kışı geçirmek üzere beklediler ve baharda karşılaşmak üzere hazırlık yapmaya başladılar. Kubilay vakit kaybetmeden Kuzey Çin’in tahıl bölgesi olan Yen’e 30 bin kişilik ordu gönderdi ve orayı güvenceye aldı. Ayrıca Kuzey Çin’in savunmasını da güçlendirmeye başladı.

Kubilay’ın orduları Arık Böke destekçilerinin olduğu birçok noktayı ele geçirerek Kuzey ve Güneybatı Çin’de bulunan Arık Böke destekçilerini bertaraf ettiler.[xxii] Arık Böke ise ne pahasına olursa olsun Orta Asya ile bağlantısını korumak istiyordu. Bu amaçla komutanlarından Alandar’ı bu işle görevlendirdi. Ancak daha önce de bahsettiğimiz Kadan, Kuzeybatı Çin’de Alandar’ı mağlup etti ve onu idam ettirdi.

Çaresiz kalan Arık Böke, Çağatay Han’ı Algu ile doğrudan ittifak kurmaya niyetlendi. Ayrıca Algu ona ihtiyaç duyduğu tahılı sağlayabilirdi. Bu sırada Kubilay’ın birlikleri ile önemli bir savaşa giren Arık Böke, ordusuyla birlikte geri çekilmek zorunda kaldı. Takip eden Kubilay birlikleri ile Moğolistan’ın doğusundaki Kingan dağları yakınlarında tekrar savaşan Arık Böke birlikleri bu kez çok daha sıkı direnince mücadele sonuçsuz kaldı. Her ne kadar mücadele sonuçsuz kalsa da Kubilay’ın birlikleri Moğolistan’a hâkim oldu ve Arık Böke’nin Yenisey’deki üssüne baskı uygulamaya başladı. Artık Arık’ın tek çaresi Algu’dan yardım istemekti.[xxiii]

Algu ise han olmasından sonraki bir yılda gücünü iyice artırmış ve Çağatay bölgesindeki tüm kaynaklara egemen bir hâle gelmişti. Arık Böke ise Çağatay bölgesindeki kaynakları ele geçirmeyi planlıyordu. Ancak Algu’nun başka planları vardı. O, Çağatay Hanlığı’nı merkezden kopararak bağımsız bir devlet yapmayı planlıyordu.[xxiv] Bu yüzden Arık’ın elçilerini geri çevirdi. Bunun üzerine Arık Böke onun üzerine yürüdü ve Algu’yu mağlup etmeyi başardı. Algu’nun Almalık’taki üssünü ele geçiren Arık, ordusuyla bir yıl burada kaldı. Arık’ın ordusuyla birlikte bu bölgede bir yıl kalması, bu bölgenin kaynaklarının da tükenmesine neden olmuştu. 1263 yılında Kubilay’ın üzerine geldiği haberini alınca burayı da terk etmek zorunda kaldı. Arık Böke birlikleri çok zor bir durumda kalmıştı.

Kubilay ile mücadele edebilecek kaynaklara ve silahlara sahip değildi.[xxv] Güney bölgeleriyle arasında da Algu ve ordusu duruyordu. Bu durumda kıtlık ve Arık Böke’nin gösterdiği sert yönetim sebebiyle ordudan firarlar başladı. 1264 yılına gelindiğinde Arık Böke’nin durumu daha da kötüleşti ve hanlık mücadelesini zafere ulaştırabileceği inancını kaybetmeye başlamıştı. Bu yüzden Kubilay’a elçi gönderdi. Kubilay, Arık’ın elçisini iyi karşıladı ve bundan cesaret alan Arık Böke’de 1264 yılında Shangu şehrinde ağabeyi Kubilay’a teslim oldu.[xxvi]

Kubilay kardeşini teskin etti ve ilk başta onu cezalandırmadı. Ancak başta Hülagu olmak üzere bu duruma itiraz eden yandaşlarını yatıştırmak için Arık Böke maiyetinden 9 kişiyi idam ettirdi. Ayrıca Arık Böke de yargılanacaktı. Kubilay ise Arık’ı yargılayacak tek kişi olmamak için Altın Orda, Çağatay ve İlhanlı hanlarına haber gönderip onları kurultaya çağırdı. Ancak üç han da işlerinin yoğunluğunu bahane edip kurultaya katılamayacaklarını bildirdiler. 1266 yılı başlarında Arık Böke’nin hastalanarak ölmesi Kubilay’ı kardeşini yargılama sorumluluğundan kurtarmış oldu. Bazı kaynaklar Arık’ın ağabeyi tarafından zehirletilmiş olabileceğini söyleseler de bunu kanıtlayacak bir veri elimizde bulunmadığı için Arık Böke’nin ne sebeple öldüğü gizem olarak kalmaya devam etti. Ancak şu da bir gerçek ki; Arık Böke’nin ölümü Kubilay’ın meşruiyetini daha fazla artırmasına yardımcı olmuştu.

SONUÇ

12. yy’da Moğolları tek bir çatı altında birleştirip dağınık boylardan adeta yenilmez bir ordu yaratan Cengiz Han, 1227 yılında öldüğünde devletin sınırları bir hayli genişlemiş bulunuyordu. Kendisinden sonra tahta geçen oğlu Ögedey zamanında ise başta Rus knezlikleri ve Doğu Avrupa olmak üzere Kuzey Çin ve Kore hâkimiyet altına alınmıştı. Kısa süren Güyük saltanatından sonra Mengü Han başa geçmiş ve Yakındoğu, Güney Çin gibi coğrafyalara seferler tertip edilmiştir. Kubilay da bu süreçte Güney Çin’in ele geçirilip, Song Hanedanı’nın hâkimiyet altına alınması ile görevlendirilmişti. Birçok Song eyaletini ele geçiren Kubilay, 1259 yılında ağabeyinin vefatı sebebiyle Kuzey Çin’e dönmüştü. Bu sırada Mengü Han’da başkent Karakurum’da kendi yerine vekâlet etmesi için en küçük kardeşi Arık Böke’yi bırakmış ve kardeşi Kubilay’a destek olmak amacıyla Song Hanedanlığı’na karşı sefere çıkmıştı. Ancak sefer sırasında Mengü Han vefat edince, Arık Böke ve Kubilay kendi hanlıklarını ilan ettiler.

Başta avantajlı olan taraf Arık Böke idi. Zira Altın Orda ve Çağatay Hanları kendisini destekliyordu. Ne var ki Kubilay da İlhanlı hanı olan diğer kardeşi Hülagu Han’ın desteğini almaktaydı. Kubilay, kardeşinin yaşaması muhtemel en temel sorunu iyi kavramıştı. Nitekim Moğolistan toprakları, çevre coğrafyalardan elde edilen kaynaklara ihtiyaç duymaktaydı. Kubilay da bu durumu bildiğinden dolayı hızla harekete geçerek kardeşinin ikmal yollarını kapattı ve kardeşini askeri mücadelelerden ziyade ihtiyaç duyduğu kaynaklardan yoksun bırakarak zayıflattı. Arık Böke ise bu duruma çeşitli çareler arıyordu.

Çağatay Hanı Algu’nun kendisine ihtiyaç duyduğu kaynakları temin edebileceğini düşünüyordu ama işler Arık’ın planladığı gibi gitmeyecekti. Algu, Arık Böke’nin elçilerini geri çevirdi ve yapılan savaş sonunda her ne kadar Arık Böke galip gelse de, kaynak sıkıntısını tam anlamıyla giderememişti. Nitekim ağabeyi Kubilay’ın kendi üzerine harekete geçtiğini duyunca geri çekilmek zorunda kaldı. Bu dönemde Arık Böke ordusunda yaşanan kıtlık ve sert yönetim sebebiyle büyük çapta firarlar başlamıştı. Arık Böke günden güne güç kaybediyordu. 1264 yılında da daha fazla mücadele edemeyeceğini anlayan Arık Böke ağabeyine teslim oldu ve böylece yaklaşık 5 yıldır devam eden hanlık mücadelesi Kubilay’ın lehine sonuçlanmış oldu.

Detaylı incelendiğinde Kubilay-Arık Böke mücadelesinin sadece bir taht mücadelesi olmadığı ve bir nevi yerleşik kültüre yakınlık duyanlar ile geleneksel bozkır kültürünü savunanlar arasındaki anlaşmazlığın iki taht adayının nezdinde görünür bir hâle geldiği fark edilecektir. Zira daha gençliğinden beri bozkır yaşamı ile iç içe büyüyen Arık Böke, bozkır yaşam tarzını savunan ve Muhafazakâr Moğollar olarak adlandırılan kesimin doğal liderliğini üstlenmişti.

Moğol İmparatorluğu’nun gelişmesine paralel olarak yerleşik kültürlerle etkileşim de artmıştı. Bu durumda hem Moğolların onlardan, hem de onların Moğollardan etkilenmesiyle sonuçlanıyordu.  Muhafazakâr Moğollar ise bu duruma karşı çıkıyor, yerleşik kültüre ait insanların sadece tebaa olarak görülmesini istiyorlar ve onlara ait hiçbir kültürel etkiyi kabul etmiyorlardı. Bu durum her ne kadar Arık Böke’nin ölümüyle arka plana itilmiş gibi görünse de sahneye bu kez Ögedey Han’ın torunu Kaydu çıkacak ve sözü geçen yerleşik kültüre muhalif kesim bu kez de onun etrafında birleşecekti.


[i] Mustafa Uyar, “Moğollar ve Türkler Tarihsel Bağlar”, 1. Baskı, İstanbul, Ötüken Neşriyat, 2020, s. 17.

[ii] İbrahim Kafesoğlu, “Türk Milli Kültürü”, 38. Baskı, İstanbul, Ötüken Neşriyat, 2015, s. 96.

[iii] Uyar, a.g.e, s. 17.

[iv] Rene Grousset, Bozkır İmparatorluğu, 1.Baskı, İstanbul, Ötüken Neşriyat, 1980, s. 213.

[v] Morris Rossabi, “Kubilay Han”, çev. Özgür Özol, 1. Baskı, İstanbul, İş Bankası Yayınları, 2015, s. 6.

[vi] Wilhelm Barthold, “Moğol İstilasına Kadar Türkistan”, haz. Hakkı Dursun Yıldız, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1990, s. 489.

[vii] Rossabi, a.g.e, s. 10.

[viii] Barthold, a.g.e, s. 518.

[ix] Burak Çelik, “Cengiz Han oğlu Toluy I: Ailesi”, SUTAD, Aralık 2020, Sayı: 50, s. 383.

[x] Reşid Rahmeti Arat, “Kubilay”, TDV İslâm Ansiklopedisi, 6. Cilt, İstanbul, 1977, s. 497.

[xi] Rossabi, a.g.e, s. 49.

[xii] Çelik, a.g.m, s. 385.

[xiii] Christopher P. Atwood, “Ariq Böke”, New York, Fact On File, Inc, 2004, s. 21.

[xiv] Çelik, a.g.m, s. 385.

[xv] Barthold, a.g.e, s. 534.

[xvi] Rossabi, a.g.e, s. 45.

[xvii] Mehmet Özer, “Büyük Moğol İmparatorluğu ve İlhanlılar’da Taht Mücadeleleri”, Yayımlanmamış Yüksek lisans tezi, Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, 2019, s. 68.

[xviii] Rossabi, a.g.e, s. 52.

[xix] Rossabi, a.g.e, s. 53.

[xx] Rossabi, a.g.e, s. 54.

[xxi] Özer , “Büyük Moğol İmparatorluğu ve İlhanlılar’da Taht Mücadeleleri”, s. 72.

[xxii] Özer , “Büyük Moğol İmparatorluğu ve İlhanlılar’da Taht Mücadeleleri”, s. 72.

[xxiii] Rossabi, a.g.e, s. 57.

[xxiv] Mustafa Kafalı, “Çağatay Hanlığı(1227-1345)”, 1.Baskı, Ankara, Berikan Yayınevi, 2005, s. 99.

[xxv] Özer , “Büyük Moğol İmparatorluğu ve İlhanlılar’da Taht Mücadeleleri”, s. 75.

[xxvi] Grousset, a.g.e, s. 277.

KAYNAKÇA

UYAR Mustafa, “Moğollar ve Türkler Tarihsel Bağlar”, Ötüken Neşriyat, 1. Baskı, İstanbul, 2020.

KAFESOĞLU İbrahim, “Türk Milli Kültürü”, Ötüken Neşriyat, 38. Baskı, İstanbul, 2015.

GROUSSET Rene, “Bozkır İmparatorluğu”, Ötüken Neşriyat, 1. Baskı, İstanbul, 1980.

BARTHOLD Wilhelm, “Moğol İstilasına Kadar Türkistan”, haz. Hakkı Dursun Yıldız, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1990.

ÇELİK Burak, “Cengiz Han Oğlu Toluy I: Ailesi”, SUTAD, Sayı: 50, 2020.

ARAT Reşid Rahmeti, “Kubilay”, TDV İslam Ansiklopedisi, 6. Cilt, İstanbul, 1977.

Atwood, Christopher P. Encyclopedia of Mongolia and the Mongol Empire. New York: Fact On File, Inc., 2004.

Özer Mehmet, “Büyük Moğol İmparatorluğu ve İlhanlılar’da Taht Mücadeleleri”, Yüksek lisans tezi, Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, 2019.

ROSSABİ Morris, “Kubilay Han”, çev. Özgür Özol, İş Bankası Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2015.

KAFALI Mustafa, “Çağatay Hanlığı (1227-1345)”, Berikan Yayınevi, 1. Baskı, Ankara, 2005.

bilimdili

Yorumla

Yorum yazmak için buraya tıklayın...