Doç. Dr. Gökçe Yükselen PELER
Yakın zamanda Türk Dünyası Çalışmaları genel başlığı altında hazırlamış olduğumuz “Türk Lehçeleri Haritası”nın bu alandaki büyük bir açığın kapanmasında önemli bir adım olduğu kanaatindeyiz. Aslında harita hazırlama maceramız, Maximilian Dörrbecker tarafından hazırlanmış olan “Ural – Altay Dilleri Haritası”nın Türkçeye uyarlanması ile başladı. Bu uyarlama çalışmaları esnasında günümüzde konuşulan Tük lehçelerinin dünya üzerinde dağılımını gösteren akademik düzeyde bir haritanın eksikliğini fark ettik. Bu eksikliğin oluşturduğu boşlukta mütevazı de olsa bir alan kaplayabilmek için heyecanla giriştiğimiz çalışmada, bu işin kendi içerisinde pek çok zorluğu barındıran bir çaba olduğunu fark etmemiz uzun süremdi.
Her şeyden önce piyasada bol miktarda bulunan Türk dünyası haritalarının bir Türk lehçeleri haritası hazırlamada çok faydalı olmadığını belirtmekte fayda var. Mevcut Türk dünyası haritaları, Türk halklarını çoğu zaman siyasi sınırlar temelinde, keskin çizgilerle birbirlerinden ayırmaktadır. Ekseriyetle bir halkın veya milletin kültürel sınırlarını dil belirlemektedir ve Türk dünyasında dil sınırlarına dayanan bu kültürel sınırlar, umumiyetle siyasi sınırlar ile örtüşmemektedir. Bilhassa Türkistan bölgesinde Türk halklarının dil sınırları birbirlerinin siyasi sınırlarının içine taşmış durumdadır. Mesela Özbek Türkçesi Özbekistan’a komşu bütün ülkelerde konuşulmaktadır. Hatta Kırgızistan ve Tacikistan üzerinden Özbekistan’a komşu olmayan Çin Halk Cumhuriyeti işgali altındaki Doğu Türkistan’a da taşmaktadır. Siyasi sınırları temel alan haritalar bu ve benzeri dil gerçeklerini görünmez kılmaktadır. Tarafımızca hazırlanan haritada, mümkün mertebe bu durumlara yer verilmeye çalışılmıştır ve bu yönü ile muhtemelen alanında bir ilktir.
Türk haklarının böyle iç içe yaşamasının ortaya çıkardığı bir diğer durum, bir lehçeden başka bir lehçeye geçiş ağızlarının bulunmasıdır. Siyasi Türk dünyası haritalarında gösterilmesi çok mümkün olmayan bu durumun bir lehçeler haritasında da ifade edilmesi çok kolay değil. Her şeyden önce karışık lehçeler de diyebileceğimiz bu geçiş lehçelerinin hangi lehçeye ait olduğunun belirlenmesinin önünde, başta siyasi engeller olmak üzere, pek çok zorluk bulunmaktadır. Mesela resmî olarak Türkmenistan’da hiç Özbek bulunmamaktadır ve dolayısı ile Türkmen Türkçesinin etkisi altında olduğuna şüphe olmayan ülkedeki Özbeklerin dili de resmî olarak yoktur. Yine Özbekistan’ın Harezm bölgesinde konuşulan dilin bir Özbek Türkçesi ağzı mı yoksa bir Oğuz lehçesi mi olduğu konusunda fikir birliği mevcut değil. Bu gibi durumlar genellikle Türk halklarının karışık yaşadığı bölgelerde ortaya çıktığı için, hazırlanan haritada, mevzubahis bölgeler, ilgili lehçeleri temsil eden renklerin tamamı ile taralı gösterilmiştir. Böylece Türk halklarının karışık yaşadığı bölgeler ile birlikte, birden fazla lehçenin konuşulduğu bölgeler ve dolayısı ile geçiş lehçeleri de bir arada gösterilmiş oldu.
Böyle bir harita hazırlanırken ciddi bir zorluk ortaya çıkaran bir diğer durum ise belli bir bölgeye veya geniş bir alana yayılmış şekilde konuşulan lehçeleri göstermek olmuştur. Bu durumlarda umumiyetle Türk halkları başka halkların arasında yaşamaktadır. Bu söz konusu bölgeleri, ilgili lehçeyi gösteren renkle tamamen boyamak gerçeği yansıtmamaktadır. Mesela İran’da Azerbaycan Türkçesi ağırlıklı olarak Azerbaycan bölgesinde konuşulmakla birlikte, Farsçadan sonra ikinci en fazla konuşulan dil olarak ülkenin tamamına yayılmış durumdadır. Bu durumu göstermemek, haritanın sahadaki durumu yansıtması bakımından bir eksikliğe sebep olacaktı. Diğer taraftan İran’ın tamamını Azerbaycan Türkçesini gösteren renge boyamak da İran’ın tamamında birincil dilin Azerbaycan Türkçesi olduğu düşüncesini doğuracaktı ki bu da gerçekle örtüşmeyecekti. Bu durum, İran’ın Azerbaycan bölgesinin tamamen Azerbaycan Türkçesini gösteren renge boyanması ve ülkenin geriye kalanının bu renkle taralı olarak gösterilmesi ile aşılmaya çalışılmıştır. Daha zor bir durumu Türkiye Türkçesi teşkil etmektedir. Günümüzde, gerçekleşen göçler sebebiyle, Türkiye Türkçesinin artık Batı Avrupa’nın sadece şehirlerinde değil neredeyse her köyünde konuşulduğu malumdur. Ancak bu örnekte Azerbaycan Türkçesi – İran örneğinde uygulanan yöntemin uygulanması, Türkiye Türkçesine sahada konuşulduğundan daha büyük bir değer biçmek olacaktı. Zira Türkiye Türkçesi ilgili ülkelerde, belli merkezlerin dışındaki kırsal kesimde çok küçük nüfuslar tarafından konuşulmaktadır. Bu sebeple Batı Avrupa’da sadece belli başlı şehir merkezleri Türkiye Türkçesini gösteren renge boyanmıştır. Rusya Federasyonu’nun tamamına yayılmış bir şekilde konuşulan Kazan Tatar Türkçesi için de Türkiye Türkçesinin gösterilmesinde uygulanan yöntem uygulanmıştır.
Haritanın hazırlanma sürecinde karşılaşılan bir diğer sorun, yer isimlerinin gösterilmesi olmuştur. Avrasya coğrafyasında yer alan birçok şehir artık Türkçede iki isme sahiptir. Bir taraftan bu şehirlerin Türkçe isimleri kullanılırken bir taraftan mahallî söyleyişlere dayanan veya İngilizce isimleri Türkçeye girmiş durumdadır. Böyle ikili durumlarda Türkiye Türkçesindeki şehir isimleri tercih edilmiştir. Mesela “Çeboşkar” yerine “Çubuksarı” veya “Ulaanbaatar” yerine “Ulanbator” tercih edilmiştir. Doğu Türkistan’daki şehirler için ise Çince isimler yerine tarihî Türkçe isimler kullanılmıştır.
Hazırlanan “Türk Lehçeleri Haritası” için ifade edilmesi gereken birkaç nokta daha mevcuttur. Bu harita belirli bir amaç ile hazırlanmıştır. Bu amaç da bütüncül bir harita ortaya çıkarmak olmuştur. Var olan Türk dünyası haritalarında, daha önce de ifade edildiği üzere, Türk halkları keskin çizgilerle birbirlerinden ayrılmış ve umumiyetle Türk halkları birbirileriyle ilişkili olmayan renklerle gösterilerek sınırlardaki bu keskinlik derinleştirilmiştir. Bu haritaların bu hâlleriyle bir Avrupa veya Amerika haritasından bir farı yoktur. Zira Türk halklarının ve konuştukları lehçelerin birbirleriyle olan yakınlıklarına hiçbir vurgu yapılmamaktadır. “Türk Lehçeleri Haritası”nda bu durumun giderilmesi için, her şeyden önce aynı lehçe grubunda yer alan lehçeler, aynı rengin tonları ile gösterilmiştir. Mesela Oğuz lehçeleri, turuncunun tonları, Kıpçak lehçeleri yeşilin tonları ile belirtilmiştir. Bütüncüllüğü koruyabilmek açısından uygulanan bir diğer yöntem ise Oğuz lehçelerinden Sibirya lehçelerine uzanan bir renk yelpazesi kullanılmıştır. Böylece Karluk lehçelerinin bir taraftan Oğuz lehçelerine, diğer taraftan Kıpçak lehçelerine olan yakınlığı gösterilmiş oldu. Sibirya lehçeleri için ise Kıpçak lehçelerine yakın bir renk seçilmiştir. Yakut Türkçesi için Sibirya lehçelerine yakın bir renk seçilirken Çuvaş Türkçesi için, sahip olduğu farklılıklar göz önünde bulundurularak bu renk yelpazesi dışında bir renk seçilmiştir. Bütüncüllüğü korumak için kullanılan bir diğer yöntem ise mesela son zamanlarda adet hâline geldiği üzere, Sibirya lehçelerinin bölünmesiyle ortaya çıkarılan birtakım küçük değişkelerin gösterilmemesi olmuştur. Bu meyanda Altay, Tuva ve Hakas Türkçeleri bölünmeden gösterilmiştir.
Bu çalışmanın en zor taraflarından biri de dijital ortamda yapılmış olmasıdır. Çalışmanın kartografi ve tasarımını titizlik ve sabırla yapan Fatih Selim Aydın’a ve Türk Dünyası Çalışmaları başlığı altında çalışmalar yürüten Süleyman Aydın’a emek ve katkılarından dolayı teşekkür etmek gerekir.
Sonuç olarak denilebilir ki bu harita asla mükemmel olma iddiasında değildir. Yukarıda da ifade edildiği gibi sadece bir eksikliği giderme yönünde atılmış bir adım olmayı hedeflemektedir. Aynı zamanda belli bir amaç ile hazırlandığını tekrarlamakta fayda var. İlminski’den itibaren tecrübe edilen birtakım uygulamalar neticesinde ortaya çıkan Türk dünyasının ve koşut olarak Türk dilinin parçalanmışlığını ortadan kaldırıp bütüncül bir manzara ortaya koymak, bu haritanın ana hedefidir.
Yorumla