Sosyoloji TOPLUM Yaşam

Türkiye’de Sosyal Bir Sorun Alanı Olarak Yoksulluk

Yazar: Uğur AYDIN

Özet

Yoksulluk geçmişten günümüze insanlık tarihinin her döneminde toplumları meşgul eden temel sorunlardan birisi olan yoksulluk, bugün de gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun, tüm dünya ülkelerinin ortak sorunu olmaya devam etmektedir. Türkiye de yoksulluk Cumhuriyetin ilk yıllarından bu zaman kadar devam etmektedir. Yoksulluk Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkede de en önemli sorunlardan biri haline gelmiştir. Bir yandan adaletsiz gelir dağılımı, diğer taraftan ulusal gelirin paylaşımındaki düşüklük, son yıllarda yaşanan ekonomik krizler, başarısız politikalar yoksulluğu daha da ağır bir boyuta taşırken, acil önlem alınması öncelikli bir hale gelmiştir. Dünyanın geleceğini tehdit eden ciddi bir küresel sorun olduğu gerçeğinin kendini giderek daha fazla hissettirmesi ve dünyanın bir bölgesinde yaşanan yoksulluk sorununun sadece o bölgenin sorunu olmadığını, bütün dünyayı tehdit eden ekonomik ve sosyal sorunların başında gelmektedir. Dünya ülkelerinin yoksullukla mücadelede birlikte hareket etme zorunluluğu doğmuştur.

Anahtar Kelimeler: Gelir Dağılımı, Mutlak Yoksulluk, Göreli Yoksulluk, Yoksullukla Mücadele

Yoksulluk

Yoksulluk, tanımlanması ve sınırlarının belirlenmesi güç bir kavramdır. Bu nedenle herkesin kabul ettiği bir tanım bulunmamaktadır. Yoksulluk insanlığın ilk çağlarından itibaren kendini gösteren ve farklı şekilllerde çoğalan bir süreç olmuştur (Tokol, Alper, 2014, s.183). Yoksulluk ülkelerin ekonomik karakterlerine göre farklılık göstersede sosyal bir sorundur. Ülkelerin bölgesel yönleriylede yoksulluk farklı kategorilerde bulunmaktadır. Yoksulluk sadece asgari gıda gereksinimini karşılayamamak olarak düşünülmemelidir, konut, sağlık, eğitim, istihdam olanaklarının olamaması da yoksulluğun göstergeleridir.

Yoksulluk, genel olarak ‘‘temel ihtiyaçları karşılayamama, asgari yaşam standardına erişememe durumu’’ olarak tanımlanmaktadır. Yoksulluğun dar ve geniş anlamda olmak üzere iki türlü tanımlamak mümkündür. Dar anlamda yoksulluk, açlıktan ölme ve barınacak yeri olmama durumu iken, geniş anlamda yoksulluk; gıda, giyim ve barınma gibi olanakları yaşamlarını devam ettirmeye yettiği halde toplumun genel düzeyinin gerisinde kalmayı ifade eder. Yoksulluk birçok durumda karar alma mekanizmasından dışlanma ve siyasi sürece, iş hayatına, kültürel faaliyetlere  katılımın kısıtlı olması  halinde sürekli hale gelir ( Aktan, Vural, 2002, s.41). Yoksulluğu tanımlarken çok boyutlu olma özelliği dikkate alınmalı ve şu boyutlar göz önünde bulundurulmalıdır; Maddi mahrumiyet, fiziki zafiyet, izolasyon, güçsüzlük, yetersiz katılım, zamanın yetersiz olması, çevre kirliliği ve çevrenin bozulması (Gündoğan, Özgüler, 2013, s.124).

YOKSULLUĞUN NEDENLERİ VE TÜRLERİ

Yoksulluk, nedenleri tek bir başlık altında toplanabilecek kadar basit bir kavram olmayıp değişik türlerine göre farklı nedenlerden kaynaklanmaktadır. Yoksulluğun nedenleri, yoksulluğu kişinin yetenekleri, sorumluluk ve disiplin anlayışı, tutumluluk derecesi ve gösterdikleri çaba gibi kendi kişisel özellikleriyle ilişkilendiren ve yoksulları, yoksulluğun hem kurbanı hem de nedeni olarak gören yaklaşımla; yoksulluğu, yoksulların dışında, başta ekonomi politikaları olmak üzere düşük ücretler, yetersiz eğitim, istihdam olanakları ve ayrımcılık gibi yoksulların kendi denetimleri dışındaki yapısal etmenlerle ve bütünüyle sosyo-ekonomik sistemle ilişkilendirilir (Şenses, 2003, s.146).

Yoksulluğun nedenlerine yönelik teorik bakış açılarından sonra yoksulluğa neden ekonomik, sosyal, siyasal, çevresel ve bireysel faktörleri; makro ve mikro nedenler olmak üzere iki grupta ele alabiliriz.

Yoksulluğa neden olduğu düşünülen başlıca makro faktörler şöyle sıralanabilir; Gelir dağılımındaki adaletizlik, Emek piyasalarında yaşanan sorunlar (işsizlik, eksik istihdam, düşük ücretler, kayıt dışı istihdam, ayrımcılık vb.), Toplumda yaşanan sosyal değişim ve demografik faktörler (nüfus baskısı, hane halkı yapısındaki değişim, göç, çarpık kentleşme), Kötü ekonomi politikaları ve ekonomik krizler, Bölgesel dengesizlikler, Çevresel bozulma ve doğal afetler, Kötü siyasal yönetimler, Savaş şeklinde sıralayabiliriz (Danzinger, Gottschalk, 1986, s.410). Yoksulluğa neden olan mikro düzeydeki faktörler  ya da bireysel özelliklerden başlıcaları şunlardır; Yaş, Cinsiyet, Etnik köken, Özgürlük, Eğitim düzeyinin düşüklüğü (Karagül, 2010, s.98).

Yoksulluk türleri olgusunu açıklamak her ne kadar zor olsa da temelde iki yoksulluk türünü burada belirteceğiz, mutlak ve göreli yoksulluk. Mutlak yoksulluk, bireyin veya hane halkının yaşamını sürdürebilecek asgari refah düzeyini yakalayamaması durumudur (TÜSİAD, 2000, s.96). Kişilerin ya da hane halklarının yaşamlarını sürdürebilmek için gerekli olan asgari besin bileşenlerini veya kaloriyi esas alması ona mutlak niteliği kazandırmaktadır. Mutlak yoksulluk kavramı sosyal ya da kültürel ihtiyaçlara değil, beslenme, giyinme, barınma gibi temel ihtiyaçlara vurgu yapmaktadır (Aktan, Vural, 2002, s.43). Göreli Yoksulluk temel ihtiyaçlarını mutlak olarak karşılayabilen ancak kişisel kaynakların yetersizliği yüzünden toplumun genel refah düzeyinin altında kalan ve topluma sosyal açıdan katılmalarını engellemiş kişi veya hane halkları olarak tanımlanabilir ( Oral,Şişman, 2016, s.149). Gelişmekte olan ülkelerde mutlak yoksulluk yaygın iken, gelişmiş ülkelerde buna çok fazla rastlanmamaktadır. Bu nedenle gelişmiş ülkelerde yoksulluktan bahsedildiğinde çoğu kez göreli yoksulluktan söz edilmektedir.

DÜNYADA YOKSULLUĞUN GENEL GÖRÜNÜMÜ

Yoksulluk Dünya ölçeğinde ülkelerin ve seçilmiş hükümetlerin önem arz eden konularından biridir. Yoksulluk sadece birey için bir tehdit değil, aynı zamanda bulunduğu toplum içinde tehlike arz eden bir konudur. Yoksulluk, küresel bir sorun olarak, gelişmiş-az gelişmiş ayırımını gözetmeksizin evrensel boyutlara ulaşmıştır. Yoksulluk sadece dünyanın azgelişmiş bölgelerinin yaşadığı bir sorun olmaktan çıkmış, gelişmekte olan ülkelerin ve hatta gelişmiş ülkelerin önemli bir sorunu haline gelmiştir. Günümüzde dünya nüfusunun % 10’u toplam dünya gelirinin yüzde yetmişten fazlasını elde etmektedir. Altı milyar ikiyüz milyona sahip dünya nüfusunun 2.5 milyarı-yaklaşık yarısı günlük 2 $ yoksulluk sınırının, 1 milyarı yaklaşık altıda biri günde 1 $ yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır (Arpacıoğlu, Yıldırım, 2011, s.64). Yoksullukla birlikte ülkeler ve bölgeler arasındaki eşitsizliğin boyutları da giderek artmaktadır. Ortalama olarak yoksul ülkeler zengin ülkelerden daha yavaş büyüme oranına sahip olduğu için ülkeler arasındaki gelir uçurumu giderek genişlemektedir   Gün geçtikçe dünyada yoksulluk daha önemli bir durum halini aldı. Dünyada ülkelerin gelişmiş ve az gelişmişlik durumlarına göre yoksulluk oranları gözlenmektedir. Gelir dağılımı eşitsizliğinin önemli göstergelerinden birisi de yoksulluk oranlarıdır. Genel olarak gelir eşitsizliğinin yüksek olduğu ülkelerde yoksulluk oranı da yüksektir. Ülkelerin gelişmişlik seviyesi yükseldikçe gelir eşitsizliği azalırken yoksulluk oranları da düşmektedir.Dünyada yoksulluk oranın en düşük olduğu ülke Tayvan’dır. Malezya, Danimarka veg İsveç % 5 yoksulluk oranı ile Tayvan’ı takip etmektedir. Yoksulluk oranı açısından da gelişmiş ülkeler arasında durumu en kötü olan ülke Amerika’dır. Amerikan halkının % 17’si yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Türkiye’de yoksulluk oranı gelişmiş ülkelerden daha yüksektir. Yoksulluk oranın en yüksek olduğu ülkeler; gelir dağılımının en bozuk olduğu Afrika ve Latin Amerika ülkeleridir. Zambiya % 86 yoksulluk oranı ile dünyada en yüksek yoksulluk oranına sahip ülkedir. Liberya, Haiti ve Çad % 80 yoksulluk oranı ile dünya sıralamasının en dibinde yer alan diğer ülkelerdir (Tablo 1). 

Tablo 1 : Seçilmiş Ülkelerde Yoksulluk Oranları (%)

 

ÜLKE YOKSULLUK ORANI ÜLKE YOKSULLUK ORANI ÜLKE YOKSULLUK ORANI
Tayvan 1 İspanya 14 Namibya 35
Malezya 5 İrlanda 15 Kolombiya 49
Danimarka 5 Kore 15 Kenya 50
İsveç 5 Polonya 15 G.Afrika 50
Fransa 7 Rusya 16 Bolivya 60
Avusturya 7 Amerika 17 Zimbabve 68
Çin 8 Meksika 18 Nijerya 70
Hollanda 8 İran 18 Surinam 70
İngiltere 8 Portekiz 18 Angola 70
Macaristan 9 TÜRKİYE 18 Çad 80
Belçika 9 Mısır 20 Haiti 80
Almanya 11 Arjantin 23 Liberya 80
Kanada 12 Brezilya 31 Zambiya 86

Kaynak: CIA, World Factbook 2017;

OECD, Income Distribution Questionnaire;

(Çevrimiçi): http://www.indexmundi.com

1960 yılında en zengin 20 ülkenin geliri, en fakir 20 ülkenin gelirinden 18 kat fazla iken, 1995’te bu oran 37 ile ikiye katlanmıştır (Tosuner, 2007, s.64). İnsanlığın dörtte birini oluşturan sanayileşmiş kesim, dünya zenginliğinin % 85’ini elinde tutmaktadır. Günde 100 bin insan açlık ve yan etkilerinden ölmektedir. Sadece 2000 yılında 36 milyon kişi bu nedenle yaşamını yitirmekte, A vitamini alamadığı için insanlar fiziksel ve biyolojik zorluk yaşamaktadır, 6,2 milyar insandan 826 milyonu sürekli yetersiz beslenerek ve kronik açlık çekmektedir. 1 milyar insan temiz suya ulaşamamakta, 2,4 milyar kişi yeterli sağlık koşullarından yoksun kalmaktadır. Yılda 4 milyon insan ishalden ölürken, 1,1 milyon Afrikalı çocuk HIV virüsü taşımaktadır. Avrupa ile Afrika kıtaları arasında ortalama insan ömrü bakımından tam 25 sene fark vardır. ABD ve AB ülkelerinde 1 yılda sadece parfümler için harcanan toplam parayla tüm dünya nüfusunun açlık sorununun çözülebileceği söylenmektedir. Tüm bu dünya gerçeklerine bakıldığında sorunun ne kadar önemli boyutlarda olduğu anlaşılmaktadır (www.sosyalhizmetuzmani.org/).

 Tablo 2 İnsani Gelişmişlik Açısından Ülkeler

Çok Yüksek Düzey İnsani Gelişme Yüksek Düzeyde İnsani Gelişme Orta Düzeyde İnsani Gelişme Düşük Düzeyde İnsani Gelişme
Norveç Bahamalar Fiji Kenya
Avustralya Litvanya Türkmenistan Bangladeş
Yeni Zelanda Şili Dominik Cumhuriyeti Gana
Amerika Arjantin Çin Kamerun
İrlanda Kuveyt El Salvador Myanmar

 

İnsani Gelişmişlik Endeksi, doğumda yaşam beklentisi, yetişkin okur yazar oranı, ilk, orta ve yüksek okullaşma oranı ve kişi başına gayri safi yurtiçi hâsıla verilerine dayalı olarak oluşturulan yaşam beklentisi endeksi, eğitim endeksi ve gelir endeksinin basit aritmetik ortalamasından elde edilen bir endeks değeri olarak oluşturulmaktadır (Çabuk, 2003, s.46).

TÜRKİYEDE YOKSULLUĞUN GENEL GÖRÜNÜMÜ

Başta Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı olmak üzere birçok sayıda uluslararası kuruluşların yapmış oldukları yoksulluk çalışmalarına bakıldığında ülkemizdeki yoksulluğun boyutlarının ne kadar ciddi boyutlarda olduğunu gözler önüne sermektedir. UNDP tarafından her yıl yayımlanmakta olan ve insani gelişmeyi, sağlık ve eğitim gibi gelişmenin ekonomik olmayan göstergelerini de dikkate alarak İGE ile ölçen 2010 insani gelişme raporuna göre, Türkiye İnsani Gelişme sıralamasında 0.754 indeks değeriyle bölge sıralamasında 18. , Dünya’da ise 62. sırada yer almaktadır. Eğitim indeksinin göstergesi olarak, eğitimde brüt okullaşma oranı %74.3, yetişkin okur-yazar oranı %90 oranıyla Avrupa & Merkezi Asya’da 27. Dünya’da ise 83. sırada yer almaktadır. Sağlık indeks göstergesi olarak, doğumda yaşam beklentisi 72.2 değeriyle Avrupa & Merkezi Asya’da 19. , Dünya’da ise 90. sırada yer alırken, gelir indeksi açısından bölge sıralamasında 12. Dünya sıralamasında ise 63. sırada yer almaktadır. Tüm bu veriler Türkiye için 2010 yılında 0.754 lük bir insani gelişme değeri oluşturmaktadır (Taş, Özcan, 2012, s.6).

Uluslararası karşılaştırmalarda, yoksulluk göstergeleri bakımından pek parlak bir durumda olmayan Türkiye, gelirin son derece adaletsiz olarak dağıldığı ülkeler arasında yer almaktadır. Yoksulluk Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkede de en önemli sorunlardan biri haline gelmiştir. Türkiye’nin çevresinde gelişen jeopolitik krizler ve ortaya çıkan sorunlar karşısında, yaşanan yoğun göçler emek piyasasının karmaşıklığına, yedek iş gücü ordusunun çokluğuna, kayıt dışı çalışmanın yoğunlaşmasına, sağlık sorunlarının artmasına, eğitimdeki adaletsizliğin yoğunlaşmasına, toplumsal suç oranlarının artmasına, bölgesel gelir dağılımının paylaşılmasındaki sıkıntıları beraberinde getirdi. Bir yandan adaletsiz gelir dağılımı, diğer taraftan ulusal gelirin paylaşımındaki düşüklük, son yıllarda ard arda yaşanan ekonomik krizler, başarısız politikalar yoksulluğu daha da şiddetli bir boyuta taşırken, acil önlem alınmasını ülkemizde öncelikli bir hale getirmiştir.

1980’ler Türkiye için önemli bir yapısal dönüşüm sürecidir. 24 Ocak 1980’de uygulamaya konan yeni ekonomi programı ile ekonomik, toplumsal yapıda köklü bir değişim gerçekleşirken 1990’lı yıllarda peş peşe yaşanan krizler sonrasında ekonomi küçülmüş, işsizlik artmıştır. Küreselleşme sureci, neo-liberal politikalar ve ekonomik krizlerin birleşik etkileri ülkede gelir dağılımının bozulmasına, toplumsal kesimler arasındaki uçurumun derinleşmesine ve yoksulluğun artmasına yol açmış ve Türkiye, gelirin nispeten eşit dağıldığı bir ülke olmaktan çıkıp, zengin ile yoksul arasındaki farkların yükseldiği belirgin bir şekilde görünür ülke haline gelmiştir.

Tablo 3 Yöntem ve Bölge Ayrımında Yoksul Hane Halkı Oranları, 1994 (%)

Yöntem 1 Yöntem 2 Yöntem 3
TÜRKİYE 55 31 43
Kent 54 28 26
Kır 55 32 63
Marmara 53 29 42
Ege 46 24 43
Akdeniz 50 29 53
İç Anadolu 49 30 39
Karadeniz 54 34 50
Doğu Anadolu 59 33 40
Güneydoğu Anadolu 65 37 66

 

Kaynak: DPT 2001(1994 DİE verileri kullanılarak)

Yöntem 1: Asgarî gıda harcaması yaklaşımı

Yöntem 2: Temel gereksinimler yaklaşımı

Yöntem 3: Gıda oranı (%40) yaklaşımı

YOKSULLUKLA MÜCADELE YAKLAŞIMLARI

Yoksulluğun dünyanın geleceğini tehdit eden ciddi bir küresel sorun olduğu gerçeğinin kendini giderek daha fazla hissettirmesi, bütün dünya ülkelerinin yoksullukla mücadelede birlikte hareket etme zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Bu amaçla, 2000 yılının Kasım ayında 189 ülkenin hükümet başkanları Milenyum Deklerasyonu imzalamışlar ve bu deklerasyonla 2015 yılına kadar belirlenen Milenyum Kalkınma Hedefleri’nin (MDGs) gerçekleştirilmesini taahhüt etmişlerdir. Bu deklerasyonda belirlenen hedefler şunlardır;

  1. Aşırı yoksulluğun ve açlığın yok edilmesi
  2. Evrensel bir temel eğitimin sağlanması
  3. Cinsiyet eşitliğinin teşvik edilmesi ve kadınların güçlendirilmesi
  4. Çocuk ölümlerinin azaltılması
  5. Anne sağlığının geliştirilmesi
  6. Aids, sıtma ve benzeri hastalıklarla mücadele edilmesi
  7. Sürdürülebilir bir çevrenin sağlanması
  8. Kalkınma için küresel ortaklığın geliştirilmesi

Yoksullukla mücadelede son yıllarda ortaya çıkan önemli bir eğilim, bu konuda ulusal hükümetlerin ve sivil toplum örgütlerinin yanında; IMF, Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve Uluslararası Çalışma Örgütü gibi uluslararası kuruluşların da çabalarının artmış olmasıdır. Küresel ekonomik krizler sonrasında, gelişmekte olan ülkelerin bozulan makroekonomik dengelerini sağlamak amacıyla uluslararası finans kuruluşları tarafından uygulanan istikrar ve uyum programları bir takım mali kısıtlamalar getirmiştir. Getirilen bu kısıtlamalar önemli toplumsal sonuçların doğmasına ve bu kuruluşlara karşı toplumda büyük tepkilerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Dolayısıyla, uluslararası kuruluşların yoksulluk konusundaki çalışmalarını bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Tabii ki bu iyimser bir yaklaşım olarak da görülebilir. Nitekim, uluslararası finans kuruluşlarının yoksulluk konusunu neoliberal modelin daha da yaygınlaşması ve derinleşmesi amacıyla bir gerekçe olarak kullandıkları da ileri sürülmektedir. Şenses, bu kuruluşların yoksullukla mücadele konusundaki samimiyetsizliklerinin en açık göstergesinin, IMF programı uygulayan ülkelerde gelir dağılımının bozulması ve büyümenin olumsuz yönde etkilenmesi olduğunu vurgulamaktadır (Gündoğan, 2008, s.48).

Yoksullukla baş etme yöntemleri iki ana yaklaşım temeline oturmaktadır. Bunlar dolaylı ve dolaysız mücadele yaklaşımlarıdır. Bu yaklaşımlar ve doğurdukları sonuçlar hem uygulayıcıların politikalarına hem de uygulanan bölgenin ekonomik durumuna göre değişme göstermektedir (Arpacıoğlu, Metin, 2011, s.71).

Yoksullukla Dolaylı Mücadele Yaklaşımı

Dolaylı yaklaşım “hızlı büyüme yoluyla yoksul kesimin gelirlerini ve hayat standartlarını arttırmayı ön plana çıkarmaktadır. Bilindiği gibi, bir ülkenin kişi başı GSYİ ile yoksulluğun boyutları arasındaki güçlü korelasyon ekonomik büyümeyi yoksulluğun çözümü yapmaktadır. Büyümenin hızlı olması durumunda bunun sadece hanehalklarının parasal gelirlerini arttırmakla kalmayacağı, aynı zamanda, eğitim, sağlık ve altyapı olanaklarının da gelişmesini sağlayarak, yoksulluğun azaltılmasına dolaylı katkı sağlayacağı ve “insani yoksulluk” göstergelerini olumlu yönde etkileyeceği söylenebilir (Gündoğan, 2008, s.82). Ekonomik büyümenin hızı yanında, gerçekleştirilen büyümeden kaynaklanan kazanımların adil bölüşümünün de yoksulluğun azaltılmasında önemli bir etkisi bulunmaktadır. Dolayısıyla, büyüme öncesinde mevcut üretim faktörlerinin mülkiyet dağılımının eşitsiz olduğu durumlarda sağlanacak büyümenin, bu eşitsizliklerin yoksulluk üzerindeki olumsuz etkisini muhafaza etmesi hatta daha da körüklemesi beklenebilir (Gündoğan, 2008, s.83). Zira Türkiye’de yoksullukla mücadele tartışmalarının kriz dönemlerinde de büyüme üzerine odaklandığı buna rağmen gelir dağılımında eşitsizliklere de sebebiyet verdiği görülmektedir.

Yoksullukla Doğrudan Mücadele Yaklaşımı

Doğrudan mücadele yaklaşımında, yoksulluk sorununun dolaysız çözümüne yönelik politikaların ve programların uygulanması söz konusudur. Bu yaklaşımda kamu; vergi, sosyal güvenlik, sosyal yardım, sağlık ve eğitim politikaları gibi temel araçlarla gelirin ikincil dağılımına etkin bir biçimde müdahil olmaktadır. Bu politik araçlarla birlikte, kamunun öncülük ettiği, özel olarak dizayn edilmiş yoksullukla mücadele programları da bu yaklaşımın temel enstrümanları arasında yer almaktadır. Yoksullukla mücadele için uygulanabilecek doğrudan önlemler arasında ağırlıkla yoksulların kullandığı mal ve hizmetlere sübvansiyon verilmesi, asgari ücret, istihdamı arttırmaya yönelik çeşitli proje ve önlemler, yoksullara yönelik kredi programları ve çeşitli çocuk eğitim ve beslenme programları ön plana çıkmaktadır (Şenses, 2001, s.328).

Yoksul hane halklarının yaşam standartlarını arttırmaya yönelik yapılan transferler yoksullukla mücadelede önemli bir araçtır. Doğrudan yoksullukla mücadele programlarını etkinliği ve yoksulluğun azaltılmasındaki nihai başarısı için üç temel koşulun sağlanması gerekmektedir. Bunlardan birincisi, yoksullukla mücadelenin genel kamuoyu tarafından öncelikli bir hedef olarak benimsenmesi ve bu yönde uygulanacak somut program ve politikaların toplumda yaygın destek bulmasıdır. İkinci koşul, bu program ve politikaların hedeflediği yoksul kitlenin iyi belirlenebilmesidir. Gerekli üçüncü koşul, uygulamanın şeffaf olması ve her kademede hızlı karar alabilecek bürokratik kadroların varlığıdır. Yoksullukla etkili bir mücadele yürütülebilmesi için “hem dolaylı hem de dolaysız yaklaşımın bir arada yürütülmesi gerekliliği konusunda genel bir uzlaşı vardır.” Ancak Türkiye açısından ucu kaçırılan doğrudan yaklaşım ile tamamen ihmal edilen dolaylı yaklaşım arasındaki uçurum, yoksul sınıfların ortadan kalkması bir yana hızla çoğalmalarına neden olmaktadır (Şenses, 2001, s.327).

Yoksullukla mücadelede son yıllara kadar benimsenen dolaylı yaklaşımların yoksulluk sorununu çözemeyeceği geç de olsa anlaşılmış ve böylece G20 ekonomileri arasında yer alan Türkiye’de, yoksullukla mücadelede büyümenin yanında doğrudan mücadele yöntemlerinin de uygulanması, bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Ülkemizde bugün için, yeterli düzeyde olmasa da, doğrudan yoksullukla mücadeleye yönelmiş önemli bazı uygulamalardan söz edilebilir. Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı / Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğü, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü (SYDGM), Belediyeler ve Özel Kuruluşlar yoksullukla mücadelede bu uygulamalar içerisinde yer alan önemli kurumlardır. Ödeme gücü olmayan vatandaşların tedavi giderlerinin yeşil kart verilerek devlet tarafından karşılanması hakkında kanunu ile 1992 yılından itibaren yoksul vatandaşlara bedava sağlık hizmeti veren Sağlık Bakanlığı ve eğitim giderlerinin aile bütçesine ek bir yük getirmesini önlemek amacıyla, eğitim gören öğrencilerin eğitim masraflarının karşılanması, öğrenci ve araştırma bursları gibi faaliyetleriyle yoksulluğun azaltılmasında önemli görevler üstlenen Milli Eğitim, yoksullukla mücadele açısından kayda değer katkılar sağlamaktadır. Ülkede yoksul ve muhtaç durumdaki kişilere yardım açısından önem taşıyan bir başka resmi kuruluş ise Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’dur. Sokakta yaşayan çocuklara yönelik hizmetler ile korunmaya muhtaç çocuklara yönelik kurumsal bakım, evlat edindirme, ekonomik ya da sosyal yoksunluk içinde bulunan bakıma muhtaç yaşlı ve özürlülere, kuruluşlarda veya kendi ikametgâhlarında bakım gibi hizmetler ağırlıklı olarak Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından verilmektedir. Kurum hizmetlerinden yararlanmak isteyen çocukların korunması, bakımı ve yetiştirilmelerine yönelik hizmetlerin mümkün olduğu ölçüde kendi yaşam ortamlarında verilmesi amacıyla. Aileye Dönüş ve Aile Yanında Destek Projesi başlatılmıştır. Ayrıca, muhtaçlık nedeniyle korunma kararı alınan çocukların ailelerine yönelik sosyal ve ekonomik destek programları da yürütülmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü de yoksullukla mücadele açısından önemli bir kurumdur. Annesi ya da babası olmayan muhtaç çocuklar ile % 40 ve üzeri engelli olan muhtaçlara; sosyal güvencesi olmayan, herhangi bir gelir veya aylığı bulunmayan yoksullara muhtaç aylığı bağlamakta ve maddi durumu yeterli olmayan ilk ve ortaöğretim öğrencilerine burs sağlamaktadır. Vakıf ayrıca, yoksullara yiyecek dağıtmak amacıyla aşevi hizmeti de sunmaktadır (Şenses, 2001, s.458).

Ülkemizdeki yerel yönetimlerin ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarının yoksullukla mücadele alanındaki çalışmalarını da göz ardı etmemek gerekir. Gerek İstanbul’da gerek Güney Doğu Anadolu bölgesindeki pek çok kentte belediyelerin yoksullara yemek verme, erzak dağıtma, yakacak yardımı yapma biçimindeki davranışların kısmide olsa çaba ve girişimlerinin son dönemde artış gösterdiği gözlenmektedir. Ayrıca bazı Sivil Toplum Kuruluşları da yoksullukla mücadele konusunda çeşitli çalışmalar yürütmektedirler.

Türkiye’nin son 20 yılında yoksullukla mücadele konusundaki uygulamalara bakıldığında, bu konuda önemli başarıların elde edilebildiğini söylemek güçtür. Ülkemizdeki yoksullukla mücadele programlarına yönelik temel eleştirilerden birisi, bu programların uzun vadeli ekonomik ve sosyal politikaların bir parçası olarak ele alınmaması, bunun yerine dezavantajlı konumda olduğuna karar verilen kişilere yönelik sosyal yardımlarla sınırlı kalmasıdır. Yoksullukla mücadelede şüphesiz devlete önemli görevler düşmektedir. Ancak, tüm dünyada yoksullara direkt parasal yardımlarda bulunmayı öngören ‘ sosyal yardım devleti’ anlayışı artık önemini kaybetmiştir. Yoksulluk ancak uzun vadede çözülebilecek bir sorun olarak düşünülmelidir (Aktan, 2003, s. 158). Türkiye hızla, yoksulluk ve gelir dağılımı adaletsizliği sorunlarının büyüyen önemini kabul etmek ve bütüncül, kapsamlı bir yaklaşımla yoksullukla mücadele konusunda etkin, verimli politikalar üretmek, bu alanda hizmet sunan kuruluşlarının kurumsal kapasitesini arttırmak durumundadır.

SONUÇ

Ekonomi biliminin temel amaçlarından birisi toplumların refahını arttırmaktır. Söz konusu bu amaç doğrultusunda, iktisat biliminin uğraş alanlarından birisi de yoksulluktur. Yoksulluk, genel anlamıyla, insanların yaşamlarını devam ettirebilmesi için temel gereksinmelerini karşılayamama durumu olarak tanımlanmaktadır. Yoksulluk, insanların sadece gelir, tüketim gibi maddi nesnelerden (gıda, barınma, giyim, vb) mahrum olmalarını değil, aynı zamanda sağlık, eğitim, ulaştırma vb hizmetlerden de mahrum olmalarını ifade etmektedir. Yoksulluğu daha çok parasal gelir açısından tanımlayan Dünya Bankası’nın aksine, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın konuları arasına giren yoksulluk, insani gelişme için zorunlu olan fırsatlardan (hayat boyu sağlık, yaratıcı bir hayat, ortalama bir hayat standardı, özgürlük, kendine güven, saygınlık) mahrum olma şeklinde tanımlanarak kavramın sadece parasal bir içeriğe hapsedilmesi engellenerek kavram kültürel ve öznel boyutlarıyla da ele alınmıştır. Yoksulluk düzeyinin belirlenmesinde mutlak yoksulluk, göreli yoksulluk ve insani yoksulluk şeklinde üç ayrı yaklaşım kullanılmaktadır. Bu üç yaklaşım arasındaki fark, yoksulluk sınırının belirlenmesinde ortaya çıkmaktadır. Zira bu üç yaklaşımın her biri için ayrı ayrı yoksulluk sınırı hesaplanır. Yoksulluk içinde yaşayan nüfusu tanımlayan bir kriter olan yoksulluk sınırı, bir toplulukta yoksul olanlar ile yoksul olmayanları birbirinden ayırt etmede kullanılan göreli bir sınırdır. Hane halklarının, bireylerin harcamalarına göre toplumdaki en düşük yaşam standardını ortaya koyması mutlak yoksulluğun, gelir dağılımı eşitsizliğini en açık şekilde göstermesi göreli yoksulluğun üstün yönleridir. Mutlak yoksullukta yoksulluğun boyutuna karar verilmekte, göreli yoksullukta ise o toplumda yoksulluğun olduğu varsayılmaktadır. Temel insan yeteneklerini sürdürebilecek olan mal, hizmet ve altyapıya – enerji, hijyen, eğitim, iletişim, içme suyu – erişimin yokluğu ya da kısıtlanması da yoksulluğun “insanî” boyutu olarak nitelendirilmektedir.

Yoksulluğun dünyanın geleceğini tehdit eden ciddi bir küresel sorun olduğu gerçeğinin kendini giderek daha fazla hissettirmesi, bütün dünya ülkelerinin yoksullukla mücadelede hızlı büyüme yoluyla yoksul kesimin gelirlerini ve hayat standartlarını arttırmayı ön plana çıkartan dolaylı mücadele yaklaşımıyla, yoksulların kullandığı mal ve hizmetlere sübvansiyon verilmesi, asgari ücret, istihdamı arttırmaya yönelik çeşitli proje ve önlemler, yoksullara yönelik kredi programları ve çeşitli çocuk eğitim ve beslenme programları ön plana çıkartan doğrudan mücadele yaklaşımının bir arada yürütülmesi yoksullukla mücadelede en etkili çözümdür. Doğrudan yoksullukla mücadeleye yönelmiş önemli uygulamalardan bir tanesi de muhtaç durumda bulunan vatandaşlar ile her ne suretle olursa olsun Türkiye’ye kabul edilmiş veya gelmiş kişilere yardım etmek, sosyal adaleti pekiştirici tedbirler alarak gelir dağılımının adil bir şekilde tevzi edilmesini sağlamak amacını taşıyan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu’dur. Fon, yoksullara sağlık, eğitim, gıda-yakacak ve proje yardımlarıyla katkıda bulunmaktadır. Ancak, bu programların uzun vadeli ekonomik ve sosyal politikaların bir parçası olarak ele alınmaması, bunun yerine dezavantajlı konumda olduğuna karar verilen kişilere yönelik sosyal yardımlarla sınırlı kalması konusunda eleştiriler vardır. Yoksulluk ancak uzun vadede çözülebilecek bir sorun olarak düşünülerek yoksullukla mücadele konusunda etkin, verimli politikalar üretilip, bu alanda hizmet sunan kuruluşlarının kurumsal kapasitelerinin arttırılması gerekir.

KAYNAKÇA

Aktan, C. C. ve Vural, İ. (2002). Yoksulluk Sorununun Nedenleri ve Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Hak-İş konfederasyonu Yayını, Ankara.

Tokol, A. ve Alper Y. (2014). Sosyal Politika, Dora Basım Yayın, Bursa.

Gündoğan, N. ve Özgüler, V. C. (2013). Gelir Dağılımı ve Yoksulluk, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir.

Şenses, F. (2001). Küreselleşmenin Öteki Yüzü Yoksulluk, İletişim Yayınları, İstanbul.

Danzinger, S. ve Gottschalk, P. (1986). ‘‘ Do Rising Tides Lift All Boarts ? The Impact of Secular and Cyclical Changes on Poverty’’, The American Economic Review, Vol: 76, No:2, May, ss.405-410.

Karagül, M. (2010). Tehdit ve Fırsatlarıyla Dünya Ekonomisi, Nobel yayınları, Ankara.

TÜSİAD. (2000). Türkiye’de Bireysel Gelir Dağılımı ve Yoksulluk: Avrupa Birliği ile Bir Karşılaştırma, İstanbul, Yayın No: TÜSİAD-T/2000-12/295.

Aktan, C. C. ve Vural, İ. (2002). Yoksulluk: Terminoloji, Temel Kavramlar ve Ölçüm Yöntemleri, Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara.

Oral, İ. A. ve Şişman, Y. (2016). Sosyal Politika I, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir.

Arpacı, Ö. ve Yıldırım, M. (2011). Dünyada ve Türkiye de Yoksulluğun Analizi, Niğde Üniversitesi İİBF Dergisi, 2011, 4-2, 60-76.

OECD, Income Distribution Questionnaire;

TOSUNER, Özlem (2007). “Dünya Bankası ve Yoksullukla Mücadele”, Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kocaeli.

ÇABUK, Nimet (2003). ”Güneydoğu Anadolu’da Yoksulluğun Sosyal Göstergeleri”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, 43(2):46-47.

Taş, Y. ve Özcan, S. (2012). Türkiye’de ve Dünyada Yoksulluk Üzerine Bir Araştırma,

INTERNATIONAL CONFERENCE ON EURASIAN ECONOMIES, 2, 16.

Gündoğan, N. (2008). Türkiye’de yoksulluk ve Yoksullukla Mücadele Politikaları, Ankara Sanayi Odası Yayınları, Ankara.

Şenses, F. (2008) Yoksullukla Mücadele: Temel Yaklaşımlar, Sorunlar, Kurumlar ve Öneriler”, (http://www.bagimsizsosyalbilimciler.org/Yazilar_Gazete/Senses_31Ocak05.pdf)

 

 

İçerikler

Uğur AYDIN

Yorumla

Yorum yazmak için buraya tıklayın...