Antropoloji Tarih

Dargavs’tan Bitik: Kafkasya Ölüler Şehri

Çeviri: Ülkü OLCAY

“Ölüler şehri” olarak bilinen Dargavs’taki nekropol (toplu mezarlar) nesillerdir ayakta duruyor. Josh Nadeau’nun keşfine istinaden, bölgedeki mezarlar farklı şekilde yer almaktadır.

Dargavs’ın yanına sıralanmış, çatıları piramit gibi girintili tepelere yükselen taş yapılar küçük ve alçaktır. Bu badanalı yapılar çok da yüksek olmayan bir yamaca serpiştirilmiş durumdadır. Yol boyunca yanlarından yürürken elimde olmadan kaybolmuş bir keçi gibi görünüyorum. Her binanın sadece eğildiğinizde görebildiğiniz ve her biri insan kemikleriyle dolu olan zemine yakın küçük bir açıklığı vardır.

Rusya’nın Kuzey Osetya Cumhuriyeti’nde, Gürcistan sınırı yanında yer alan Dargavs, resmi nüfusu 200′ ün biraz altında olan bir köydür. Dargavs’ın birkaç düzine evi, yamaçtan dışarı doğru dar Gizeldon Vadisi’ne yayılmaktadır. Nehir kıyısı boyunca inekler, atlar ve koyunlar sıralanır. Şimdi yaz ortası olduğundan su seviyeleri düşük, ancak vadinin tamamının nehirler ve çekilen buzullar tarafından oyulmuş olduğunu hayal etmek zor değil. Nekropol olmasaydı bu kadar çok gezgin çekmeyecek olan bu sapa yer işaret edilmiş eski bir mezar kümesidir.

Burada ölüm ve yadetme, istatistiksel bilgilerden çok bir öykücülük üzerine kurulmustur.
Bu bölgede nispeten nadir görünen nekropolün neden yer üstünde inşa edildiğine dair ipuçları veren yalnızca birkaç efsane varlığını hala sürmektedir. Bazıları, köylülerin gömmeye uğraştığı cesetlerin hepsinin toprağın reddetmesine neden olan yerel bir lanet olduğunu söylüyor. Diğerleri bunu, Osetlerin soyundan geldiklerini iddia ettikleri eski bir devlet olan Alan İmparatorluğu’nun Moğollar, Tatarlar ve Osmanlılar tarafından dört bir yandan baskı altında olduğu bir zamanda yerden tasarruf etmenin bir yolu olarak tanımlıyor.
Geçmişte kalan atalara saygı, kimliği pekiştirmenin veya bölgesel hak iddiasında bulunmanın bir yolu olmuştur. Yerel halk, hiç olmazsa Sovyet hükümeti İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Rusya’nın iç sınırlarını yeniden çizene kadar, bu vadilerin komşu İnguş halkına ait olduğu yönündeki şikayetlere karşı yer altı türbelerini kanıt olarak kullanmaktadırlar. Kimin olduğu üzerine hala tartışmalar devam ederken, yüzyıllar boyunca atalarınızı yerin üzerine yığmakla uğraşıyorken, bulunduğun yerden kovulmak daha zordur.
Buna karşın, bana yörede “ölülerin küçük şehri” olarak bilinen antik şehrin gerçekte kaç yaşında olduğuna dair çelişkili gerçekler söylendi. Resmi işaretler, yapıların 16. yüzyıla kadar uzandığını söylüyor, fakat muhafızlar ve yakınlardaki bir dükkan sahibi, binaların 14. yüzyıla kadar dayanabileceği konusunda ısrar ediyor. Cumhuriyetin Kültür Bakanlığı’nın rakamlarını düz tutamayacağını ima ediyorlar.

Dargavs’ın eteklerinde nekropol yapıları.

Artık ölülerin kemiklerini koruyan bir bakanlık var. Muhafızlara hatıra eşyası veya memento moris ( ölümü çağrıştıran ) arayan mezar soyguncularını uzak tutmak için yerel kültür bütçesinden ödeme yapılıyor. Turistler bölgeye ara sıra gelirler ve hiçbir zaman aynı anda pek çok turistin girişi yasak. Buraya taşıt ulaşımı, koşullara bağlı olarak, yakındaki Vladikavkaz’dan bir saatten fazla sürebilir ve zorlu geçitler üzerinden toprak yollarda uzun yolculuk gerektirir. Bu da güvenlik yapacak pek bir uğraşı olmadığı ve burada kalmama bir süre izin verdiği anlamına geliyor.

İnguşetya’dan Mektup: Etnik gerilim seyri ve Kafkas Demir Perdesi karşısında Sovyet kayalıkları

Sadece bir avuç turist olsa da, Dargavs’ın tarihi birçok yönden hiç bu kadar bağlantılı olmamıştı. Gizeldon vadisi 18. yüzyılda birkaç kez veba salgınına (büyük olasılıkla kolera) maruz kaldı ve bu nedenden dolayı nekropol yapıları karantina alanı olarak ikiye katlandı. Karantinanın ne kadar katı bir şekilde uygulandığını bilmiyoruz, ancak daha zengin ailelerin kendi karantina korunmalarını inşa ettiklerine ve daha az varlıklı olanların evlerini cesetlerin yanına kurduğuna dair kanıtlar var. Hastalar, dar açıklıklardan verilen yiyecekleri, akrabalarını veya arkadaşlarını alır ve onları iyileşene kadar veya mahzen mezarın ceset sayısına eklenene kadar beklerlerdi.

Burayı karantina alanı olarak hayal etmek zor. Kovid-19 salgını Moskova gibi daha büyük şehirlerde (Rusya, bu yaz dünya çapında en yüksek ikinci vaka sayısına sahipti) hala şiddetle devam ederken, Dargavs muhtemelen en güvenli yerlerden biridir. Çok az insan, az trafik ve yakınlardaki Çeçenistan ve Dağıstan’da hiç alınmayan aşırı kamu önlemleri, ülkeler arasında hiç sıkı kontrol noktalarının olmaması ve Rusya’nın bazı büyük şehirlerinden yarı yasal giriş kısıtlamaları vardır. Hatta özellikle bu iki Kafkas bölgesinde enfeksiyon bildirme veya kesin ölüm istatistiklerini açıklama konusunda yerel yetkililerle canlı bir sohbete yol açabileceğine dair iddialar bile var. Bu, ölülere dikkat çekmenin yerel bir gurur meselesi olduğu (ayrıca çok ihtiyaç duyulan turist geliri) Dargavs ile tam bir tezat oluşturmakta.

Gizeldon Vadisi, 18. yüzyılda birkaç kez veba salgınına (büyük olasılıkla kolera) maruz kaldı ve bu nedenle nekropol yapıları karantina alanı olarak ikiye katlandı.

Gardiyanlar acele etmemi söylüyor, ben de acele ediyorum. Keşfedilecek yaklaşık 100 ayrı yapı var ve birkaçının içinde teknelere benzeyen açık tabutlar var. Arkeologlar bunun, yeraltı dünyasına ulaşmanın bir nehri geçmenin belirtisine dair eski bir Oset inancına işaret edebileceğini söylüyorlar – bunun yerel bir batıl inanç mı yoksa bilmediğimiz bir Hıristiyanlık öncesi inanç sisteminin kanıtı mı olduğunu bilmiyoruz. Bana söylendiğine göre buraya gömülü ruhların cennete gidip gitmediğini görmek için bozuk para atabileceğin birkaç kuyu var. Madeni para düşerken bir ses çıkarırsa bu iyi şans getireceğine inanılır.
Çoğu ölümle ilişkilendirilen hangi efsanelerin ve batıl inançların turistler için olduğunu ve hangilerinin meşru olduğunu bilmek zor.

Nekropol yapıların içindeki kemikler.

 

Bununla birlikte, en kalıcı olanlardan biri, yerel halkın bugün bile nekropolden giren birinin canlı çıkamayacağı inancından dolayı kaçındığı hikayesidir. Bu, turistleri eğlendiren bir hikayedir. Ancak geçim kaynaklarının kapılarının eşiğinde asılı duran nekropolün gölgesi üzerine kurulduğu bir köyde bile, konu ölüm, yıkım veya yerinden edilme anıları olduğunda, birçok yerli başka bir yerde düşünür: büyük ölçüde güney komşuları Gürcistan’ı. Kuzey Osetya’nın tanınmamış bir benzeri var, fiili olarak Gürcistan devletinin bir parçası olarak dünyanın çoğu ( En belirgin istisna Rusya ) tarafından tanınan ayrılıkçı bölge olan Güney Osetya. Son yüzyılda Sovyetler Birliği’nin 1990’ların başında çöküşünden sonra meydana gelen, iki halk arasındaki sınırla ilgili silahlı çatışmalar geçtiğimiz yüzyılda binlerce kişinin hayatına mal oldu.

Onlar sınırın her iki tarafındaki akrabaları hakkında hikayeler anlatırken, güneş batıyordu (dağlarda hava hızla kararır) ve ben muhafızlarla birlikte oturuyorum. Nihayetinde, bütün bu çatışmalar zahiridir ve burada bulunan farklı halklar kardeştir. Bu durum, özellikle Osetlerle pek çok benzerliği olan Gürcüler için gerçektir. Bunların her ikisi de esas olarak Ortodoks Hıristiyanlardır ve bu, Müslüman çoğunluklu Kafkas cumhuriyetleri arasında nadir görülen bir durumdur. Aziz George, festivallerde ve sıkıntı zamanlarında her iki halk tarafından yürekten anılır. Havaya kaldırılan bir tost, özellikle (dışarıdan gelenler tarafından) Gürcistan’ın sembolü olan Haçapuri ile karıştırılabilecek Oset turtalarıyla döşenmiş bir masanın üzerinde durmalıdır.

Ölülerinizi gömmek zorunda kaldıktan sonra ortaklıklara odaklanmak zordur.

Fakat ölülerinizi gömmek zorunda kaldıktan sonra ortaklıklara odaklanmak zordur. Kan sudan daha kalındır ve aile uzak başkentlerdeki politikacıların kararlarından daha önemlidir. Beni buraya getiren bir sürücü, biraz temkinli bir şekilde, siyasi sınırların akrabanızın kim olduğunu bilmekten daha az önemli olduğunu söyledi. Bana söylendiğine göre her nekropol yapısı tek bir aileye aitmiş. Tüm kemikler birbirine karışmış durumda ve nesilleri birbirinden ayırmak imkansız, bu da mahzen mezarları yer ve zaman gibi kritik bir ana getiriyor (bölge hakkında sıkça duyduğunuz bir klişe).

Mağazada uzun zaman önce kuzeye taşınan ve tatil için geri dönen Osetyalı bir aileyle tanıştım. Vladikavkaz’da ikamet ediyorlar ama buraya günübirlik gelmişler. Ergenlik çağının ortalarında görünen kızlarından biri Moskova’da futbol oynuyor. Ona karşı takım kurduklarında yerel çocukları yeniyor, onlara karşılık veriyor, telefonuna göz atıyor ve ailesine oradan ne zaman ayrılacaklarını soruyor

Gizeldon vadisi. Resim: Alex Svirkin/Wikimedia Common.

Kökleri böyle yerlerde olan pek çok gençten farklı değil. Benim gibi gezginler, sırt çantasıyla dolaşırken çenemizin sarkmasını engellemeden içeri girerken onlar çıkış yollarını zorluyorlar. Ancak burada yeterince uzun yaşarsanız, tüm bu savaşlar, imparatorluklar, kültürler ve mahzen mezar hanedanları, dağlar veya mezarların kendileri ile birlikte sıradan hale gelir.
Dargav’lar gibi rahat konuşma hakkını kazanmadım. Bir süre daha kalmak istediğimde bekçiler beni önemsemedi. Oradan ayrıldılar ve sabaha gitmiş olmamı, giderken hiçbir şey çalmamamı söylediler. Arabalar yavaşça gittiler ve su veya yiyeceğe ihtiyacım olup olmadığını sormak için durdular; köyün tek dükkânı çoktan kapandı.
İnsanlar misafirperverlik konusunda çoğunlukla kibardırlar fakat arada bir misafirperverliğin cilası azalır ve birileri, burada yaşamak (ya da daha doğrusu ölmek) zorunda olmadığı çin böyle yerleri sevdiğimiz imasında bulunur. Ve ne kadar iç karartıcı bulsam da, pek çok kişi köyün yavaş yavaş ölmesine umursamıyor. Gençler, yerlerini terk ederek onlara geçmişten daha fazlasını vaat edebilecek yerlere gidiyorlar. Geçmiş ve onunla ilgili anılarımız, özçekim paylaşmak veya rastlantısal yeni-milliyetçi hayaller kurmak için bize bir gıda olmaktan daha fazlasıdır. Ve eğer hiç kimse geçmişi benim gibi gezginler için olduğu kadar yerel gençlik için alakalı hale getirmiyorsa, gerçekten başka ne gibi şeyler yaparsınız?
Bu soruya cevap veremem. Bildiğim tek şey, henüz gitmeye hazır olmadığımdır.

Kaynak

Ülkü Olcay

Yorumla

Yorum yazmak için buraya tıklayın...