ARKEOLOJİ & TARİH

Saatin İcadı

İnsanoğlu çağlar boyunca ‘‘zaman’’ denilen anlaşılması zor kavramla uğraşmış, yıldızlara ve güneşe bakarak zamanı anlamaya ve hesaplamaya çalışmıştır. Eski çağlarda insanlara sadece yağmurun, karın, soğuğun, sıcağın zamanını bilmek yetiyordu. Mevsimler insanların hayatlarını yönetiyor ve hasat zamanını, göç zamanını, barınma zamanını söylüyorlardı. Gittikçe daha küçük zaman birimlerine ihtiyaç duyan insan, yılı aylara ve ayları haftalara bölmeye başlamıştır. Zaman geçişinin en belirgin göstergesi olan gün, güneş doğunca başlıyor ve çalışma süresi aydınlık zamanı kaplıyordu. İnsanların geceyi gündüze benzetme çabaları, günü daha küçük zaman birimlerine ayırmayı gerektiriyordu. Dakika ve saniyeler daha çağdaş dönemlerin ürünü olmakla birlikte, insanlar günü birkaç bölüme ayırmaya çalışmışlar ve gittikçe daha küçük zaman dilimlerine ihtiyaç duymuşlardır. Daha küçük zaman birimleri tarihî takvimle paralellik gösterir. Yılı ve günü ilk olarak birimlere bölen Sümerler, zamanı ölçmeye çalışmışlardır. Mısırlılarla devam eden bu çabalar Yunanlılar ve Romalılarla iyice gelişmiştir. Saat, bugünkü halini alıncaya kadar hiç kuşkusuz çeşitli aşamalardan geçmiş, çeşitli şekiller almıştır. Haydi, gelin, insanların en eski çağlardan günümüze kadar kullandıkları saat türlerine bir göz atalım:

Güneş Saati
Zamanı ölçmek için ilk çabalar güneş saatiyle başlamıştır. Bu ilk saatler, yüzyıllar boyunca zamanın ölçülmesi için kullanılan en yaygın araç olmuşlardır. Güneş saatleri, özel olarak hazırlanmış bir milin gölgesinin, Güneş’in görünen hareketine uygun olarak yine özel olarak hazırlanmış mermer, taş veya madenî bir zemin (kadran) üzerindeki hareketine göre zamanın ölçülmesine yarayan araçlardır. Saat, güneşin oluşturduğu gölgeyi ölçtüğünden güneş saatleri ancak bol güneşli ülkelerde ve gündüzleri kullanılabiliyordu. Güneş saatlerinde zamanın uzunluğu bir mevsimden ötekine değişiyordu. Güneş saati karmaşık bir sistemdi ve çok esnekti. Daha basit sistemlere ve akşam
saatlerini izlemeye duyulan ihtiyaç, değişik arayışlar getirdi ve insanlar zamanı ölçebilmek için gökyüzüyle ilişkisi olmayan başka araçlara yöneldiler.

Kum Saati
Kum saatleri zamanın geleneksel sembolüdür. Saatin ilk tasarımı olan yumurta biçiminde cam kaptan akan kum, yüzyıllar boyunca sabit kalmıştır. Saatlerde kumun yanında, zaman zaman pudra haline getirilmiş yumurta kabuğu, cıva ya da ince toz siyah mermer de kullanılmıştır. Kum saati, Avrupa’da ilk kez 8. yüzyılda kullanılmıştır. Camcılık becerisi geliştikçe, kumun doldurulduğu ağız da eritilerek kapatılmış ve nemlenerek akışın zorlaşmasının önüne geçilmiştir. 16. yüzyıldan günümüze kadar gelen bu saatler sadece zamanı ölçmek için değil, belirli bir sürenin başlangıcını ve bitişini göstermek için de kullanılmıştır. Soğuk iklimlerde su saatine göre daha yaygın kullanımı olduğu halde, kum saati gün boyunca zaman ölçümü için çok uygun bir gereç değildi. Bunun için ya çok büyük yapılması ya da başında her an birinin beklemesi gerekiyordu.


Su Saati
Güneş saatleri kadar eskiye dayanan ancak tam zamanı bilinmese de ilk örnekleri Mısır’da bulunan su saatleri, dibinde delik olan bir kovanın boşalması ve dolmasıyla zamanı gösteriyordu. Bu saatler, zamana yeni bir bakış şeklini olanaklı kılmıştır. Güneş saatleri belirli bir zamanı gösterirken, su saatleri ne kadar zaman geçtiğini de gösteriyordu. Bu yüzden su saatinin icadı zaman ölçümünün gerçek başlangıcı sayılabilir. Su saatleri yüzyıllar boyunca mekanik saatlerin bulunmasına kadar kullanılmıştır. Tek çanaktan oluşan su saatlerinde, içi su dolu ve altında bir delik olan çanağın içinden dışarı su boşaldıkça içindeki işaretler zamanın geçişini gösteriyordu. Birkaç çanaktan oluşan türlerde ise, su bir çanaktan diğerine doluyordu. Su saatlerinin başka bir çeşidi de dibinde delik olan metal bir kaptan oluşuyordu. İçi su dolu  böyle bir kap daha geniş bir kabın içine konduğunda yavaş yavaş doluyor ve dibe batıyordu. Su saatleri, günümüzde hâlâ Kuzey Afrika’nın bazı bölgelerinde kullanılmaktadır.


Ateş Saati
Zamanın ölçülmesi için değişik yöntem arayışlarıyla yapılan birçok deneme arasında ateş saati de bulunuyor. Petrol lambasının alevi ile çalışan saat mekanizmasında, tüketilen yağın bölmeli bir saydam kapta izlenmesi ya da kısalan mumun gölgesinin arkadaki bir cetvel üzerindeki boyuna göre saatler belirleniyordu. Değişik türleri olan ateş saatleri ‘‘alarm saati’’ olarak bile kullanılıyordu. İstenen saat yerine iple bağlanan iki küçük ağırlık, alev ipi koparınca bakır bir yüzeye düşüp ses çıkarıyordu.


Mekanik Saatler
İlk mekanik saatler, saati göstermek değil zamanı duyurmak üzere yapılmıştır. Bu saatler birer ağırlığa bağlı olarak çalışıyordu ve belirli zaman aralıkları ile gonga vuran tokmaklarla donatılmıştı. O dönemlerde saatlerin çan çalması gerektiğine inanılıyordu. İngilizcede saat anlamına gelen “clock” kelimesi Latince “clocca”dan gelmektedir ve çan anlamındadır. Ancak, daha sonra bu kelime, bütün saatleri tanımlamak için kullanılmıştır. Mekanik saatler için bulunan mekanizma, ağırlığın asılı olduğu ipi ya da zinciri kısa aralıklarla tutan ve bırakan bir düzenektir ve bu tüm modern saatlerin ortak özelliğidir. Ucuna ağırlık bağlı bir metal çubuk ve yatay olarak gidip gelen bir milden oluşan mekanizmada, her gidişte bir tırnak salıveren bir düzenek oluşturulmuş ve milin hareketi de dış ucuna takılmış bir ağırlıkla kontrol edilmiştir. Böylece, başlangıçta dakikaların ve daha sonra da saniyelerin belirlenmesi mümkün olmuştur. Zamanla küçülen saatler cepte ya da kolda taşınabilmiş başlanmış, başlangıçta sadece kadınların kullandığı kol saatleri I. Dünya Savaşı sırasında erkekler arasında da yaygınlaşmıştır.

Kaynak