Yazar: Mustafa Arısal
Kültürlerarası iletişimin ve milli kimlik bilincinin oluşmasında büyük rol oynayan destanlar milletlerin hafızası sayılır. Hiç şüphesiz Manas Destanı da Kırgız milli bilincinin oluşmasında etkili olmuştur. Manas Destanı’nda kahramanlık geniş ve önemli bir yer tutar. Destanda Manas çeşitli çabalarla halkını bir araya toplayarak bağımsızlık mücadelesini kazanmıştır. Manas Destanı’nda “Közkaman” adında dikkat çeken bir bölüm vardır. Şimdi bu bölümü birlikte inceleyelim.
“Közkaman”, bilinçli bir şekilde kendi halkına ihanet eden, ontolojik bir yabancılaşma içinde bulunan, öteki diye tabir edilen ve kimlik yitimi ile karşı karşıya kalan kişilere denir. Közkaman terimi ilk defa Manas Destanı’nda geçmiş ve buradan alınıp edebi ve siyasi bir terminoloji haline getirilmiştir. Destanda şöyle hikaye edilir: “Şiddetli bir savaşta, Manas’ın babası Yakup’un ağabeyi Hüseyin, Kalmaklar’ın eline düşüp esir olur. Hüseyin, götürüldüğü yerde bir Kalmak kadınla evlenir ve altı çocuğu olur. Çocuklar Kalmak dilini öğrenirler, Kalmak adet ve geleneklerine göre eğitilirler. İşte bu durumdan Kangay’ın savaşçısı Esen Han faydalanarak “Közkamanlar” olarak adlandırılan Hüseyin’in oğullarını Kırgız ülkesine gönderip Kırgız memleketini içten çökertmek ister. Esen Han, Manas’ı açık
bir savaşta yenemeyeceğini bildiği için, Kırgız’ı Kırgızla karşı karşıya getirip maşa kullanır.” İşte bu durum terimin felsefi ve sosyolojik olarak anlamsallaşmasını sağlar.
Közkamanlar öz kültüründen uzak hatta mensubu olduğu ırkın diline bile hakim değillerdir. İkinci bir dil kullanırlar. Gelenek ve göreneklerini terk etmişlerdir. Bu kimseler adını, milletini, dinini değiştirir. Menfaatleri doğrultusunda hareket eden közkamanlar, gücün yanında yer alarak kendi halkına yüz çevirir. Onlara yabancılaşır veya yabancılaştırılır. Sözgelimi savaşta kendi halkına karşı saf değiştirip savaşan bir asker halkına ihanet eder. Ya da doğup büyüdüğü toprakları terk edip kendi milli tarihini yok sayarak milletine ihanet eder. Dolayısıyla bu kavram ihanet kavramı ile aynı anlamda kullanılır. Bazı insanlar közkamanlık ve mankurtluk kavramlarını birbirleriyle karıştırmaktadırlar. Her ne kadar anlam olarak birbirine benzer kavramlar gibi görünseler de aslında farklı terimlerdir. Mankurtluk terimi ilk olarak ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel romanında Nayman Ana Efsanesi olarak geçmektedir: “Sarı-Özek’i işgal eden Juan-Juanlar tutsaklara korkunç işkenceler yaparlarmış. Bazen de onları komşu ülkelere köle olarak satarlarmış. Satılanlar şanslı sayılırmış, çünkü bunlar bazen bir fırsatını bulup kaçar, ülkelerine dönerek Juan-Juanlar’ın yaptığı işkenceleri anlatırlarmış. Ama asıl işkenceyi, genç ve güçlü oldukları için satmadıkları esirlere yaparlarmış. İnsanın hafızasını yitirmesine, deli olmasına yol açan bir işkence usulleri varmış. Önce esirin başını kazır, saçlarını tek tek kökünden çıkarırlarmış. Bunu yaparken usta bir kasap oracıkta bir deveyi yatırıp keser, derisini yüzermiş. Derinin en kalın yeri boyun kısmı imiş ve oradan başlarmış yüzmeye. Sonra bu deriyi parçalara ayırır, taze taze, esirin kan içinde olan kazınmış başına sımsıkı sararlarmış. Böylece sarılan deri, bugün yüzücülerin kullandığı kauçuk başlığa benzermiş. Buna “deri geçirme işkencesi” derlermiş. Böyle bir işkenceye maruz kalan tutsak ya acılar içinde kıvranarak ölür ya da hafızasını tamamen yitiren, ölünceye kadar geçmişini hatırlamayan bir mankurt, yani geçmişini bilmeyen bir köle olurmuş. Bir devenin boynundan beş-altı kişinin başını saracak deri çıkıyormuş. Bundan sonra, deri geçirilen tutsağın boynuna, başını yere sürtmesin diye, bir kütük ya da tahta kalıp bağlar, yürek parçalayan çığlıkları duyulmasın diye uzak, ıssız bir yere götürürler, elleri ayakları bağlı, aç, susuz, yakan güneşin altında öylece birkaç gün bırakırlarmış. Bu tutsaklar birer mankurt olmadan yakınları bir baskın düzenleyip onları kurtarmasın diye, yanlarına gözcüler koyarlarmış. Açık bozkırda her taraf kolayca görüldüğü için gizlice gelip baskın yapmak kolay olmazmış.” (Aytmatov: 2008: 146)
Görüldüğü üzere mankurt, esirlere uygulanan ve beyninde kalıcı hasar bırakacak derecede yapılan korkunç bir işkence yönteminden sonra kişinin hafızasını yitirdikten sonraki adıdır. Bu yöntemle insanlar hafızasında hiçbir şey tutamayan, adeta yaşayan bir ölü haline getirilmişlerdir.
Közkamanlık ile mankurtluk kavramının başlıca farkları şudur: Közkamanlar bilinçli hareket ederken mankurtlar bilincini yitirerek hareket ettiklerinden dolayı duygularını ve akıllarını kaybetmişlerdir. Yani problemleri beyinlerindedir. Oysa Közkamanların beyinlerinde herhangi bir problem yoktur.
Kaynak:
- Azap.S., “Közkaman/lık: İhanet ve Kimlik Sorunsalı”, Asos Journal Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Sayı 41, s. 104-117
-
Berdibay, R., Kayhan G., “Közkamanlar”, Bilig, Sayı 3, s. 9-12
Yorumla