Bu akşam geç saatlere kadar bir kitap kafede harika bir edebiyat sohbetine katıldım. Çıkarken bir Ayarsız aldım kendime. Bu dergiyi özel yapan pek çok şey var. Benim için içerik kadar görsellik de önemli ve derginin çok başarılı tasarımcısı Davut Merzifonluoğlu’nu tebrik ediyorum bu yüzden. Eve dönerken sayfaları hızlıca çevirdim. Siyahseverimdir ben, bu yüzden önce girişte Gökçe’nin yazısını okudum. Kalbim acıdı; “Şehre doğalgaz geldiğinden beri, hijyenik şarkılarla soludum yankılarını sesinin, evinin o mor sokağında. Kimsesiz değildim. Sensizdim…” diye akan satırlarda. Sonra Bleda; “Yirmialtı yaşımdayım kırk yıldır sana aşığım…” derken daha yıllarca onun dizeleriyle hülyalara dalacağız bu dünyada diye geçti aklımdan.
Sevgili kardeşim Sergen, antik çağlardan bugüne insanoğlunun ölümsüzlük tutkusunu nasıl da tatlı anlatmış diye, ölümsüzlüğü yine siyah sayfalarda inceledim. “Gılgamış, nerelerde dolanıyorsun? Aradığın sonsuz hayat yok…” nasihatiyle başlıyordu bu tutku yazısı…
Eve geldim. Misli’nin “Küçük Bilinç” yazısını okurken “Sonsuzluk içimdeydi, ben sonsuzluktaydım. Tamdım. Birdim.” satırlarına dalıp, acaba ana rahminde huzurlu muydu ruhum, diye düşünmeye koyuldum. Son olarak saçları rüzgara karışan bir şövalye, ayarsız titrek kalbine aldırmadan “Asalet Tanrıdadır. Tanrı Aşktır.” demiş diye fark ettim; bir zamanlar benim de söylediğim gibi en şefkatli ellerin sahibine… Özledim sizi diye haykırmış satırlar boyu… Buralarda artık kalbim acımaktan bir adım daha öteye geçip yavaş yavaş kanamaya başladı. Kendini bile inandıramadığı vedasını ederken yazının sonunda, aşk vazgeçilmezdir, umutsuzdur ve sonsuzdur demek istedim ben de.
Sonra bedenim yeter dedi artık, yarını da var bunun. Sanırım oldukça Ayarsız bir uykuya dalmak için dergiyi masamda bırakıp ışığı kapadım…
Füsun Menşure ORAL / Ankara 3 Ocak 2018…