Yazan: Füsun Menşure
Bugün sizlere tanıtacağım kitap, yazar Halil Açıkgöz’ün ilk romanı: “HELME.”
Halil Açıkgöz aslında bir savaş pilotu. 17 yıl görev yaptığı Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılıp sivil çalışma hayatına geçmiş, halen özel bir havayolu şirketinde Kaptan Pilot olarak çalışıyor. Bir yandan çalışıp, bir yandan okuyor, yazıyor. Memlekette okuma ve okutturma bilincinin gelişmesi için canla başla çalışıyor.
Yazarın ilk kitabı “Helme” Aya Kitap’tan çıktı. Yazar, Helme’de aslında nedense hep özlemini çektiği, çocukluk günlerinin geçtiği köyünün ve büyük babaannesinin gerçek yaşam öyküsünde, bu toprakların yıllardır dinmeyen acı hikâyesini anlatıyor.
Helme, binsekizyüzlü yılların sonunda Ege’de yaşayan güzeller güzeli bir yörük kızı. Çocuk yaşında keçilerinin peşinde dağları tepeleri özgürce dolaşan, “Kargı”nın gözüne bakarak ya da bir çiçeğin kokusunun büyüsüne kapılarak küçük şeylerle mutlu olmayı başaran yörük kızı Helme’nin hikâyesi, yazık ki bugün de cehaletin hüküm sürdüğü her yerde yaşanıyor.
Sırf gelecek kaygısı yüzünden dedesi yaşında birirnin karısı olan Helmenin, bütün bu olanlardan sonra güçlenip ayağa kalkması, otoriteyi ele alması, yazgıya ve onun hayatını karartan cehaletin beslediği bütün her şeye direnişi Anadolu kadınının güçlü karakterini gözler önüne seriyor. Ondört yaşında özgürce oyun oynamaktan, okullarından koparılıp daha çocukluklarını tamamlamadan gelin olan, kadın olan, insanı insan yapan hiç bir duyguyu gerçekte yaşayamadan ana olan binlerce kız çocuğun izi var satırlarında yazarın. Belki en çok da ilk göz ağrısı, yıllarca yolunu gözlediği kızı Asya’nın. Bir baba olarak onun hastalığı sırasında yazmaya karar verdiği romanın her satırında, “Helme ya benim evladım olsaydı…” sorgulaması var.
Kitap konusunun derinliği dışında muhteşem betimlemeleri, insan aklının sınırlarını zorlayacak güzellikteki metaforları, güçlü, kusursuz ve yalın diliyle oldukça ilgi çekici.
Anlatım öyle güçlü ki satırların arasından adeta zamanda bir yolculuğa uzanıyorsunuz. Bazen yörük köylerinde, bazen keçilerin peşinde, bazen de çiftçilerle birlikte üzüm bağlarında dolaşıp adeta toprağın kokusunu içinizde hissediyorsunuz.Yazarın ilk romanında aile öyküsünden ve anılarından beslenmesi, onun ulaşmaya çalıştığı hedefi anlamada güçlük çekenlere göre eleştirilebilir bir husus olsa da bunu evrensel boyuta taşımasındaki ustalığı ile belki, sadece bizim değil, yapılan araştırmalara göre dünyanın geri kalmış bütün coğrafyalarında, kız çocuklarının erken yaşta evliliğinin travmatik sonuçlarına çözüm olacak nitelikte.
Roman, yazarın ilk kitabı olmasına karşın piyasaya çıkışının daha ikinci ayında ikinci baskısını yapmış, mutlaka okunması gereken bir kitap.
Bu toprağın insanları, bilhassa kadınları vekızları daha çok okumalı ki kaderleri “Helme” gibi olmasın.