Yazan: Prof. Dr. Abdulvahap KARA
Türk sazının atası sayılan Kazak Türklerinin iki telli dombırasının tarihini 6 bin yıl öncesine götüren neolitik devrine ait kaya resminde, dombıra ve onun çevresinde dans eden dört beş kişinin resmi bulunmaktadır. Bu kaya, Sovyet döneminde 1986’da Almatı Eyaleti Jambıl ilçesi Maytöbe (Maytepe) mevkinde ünlü etnograf Jagda Babalık tarafından bulunmuştu.
Resim bulunduğu kayadan kesilerek 1988’de Almatı’daki Ikılas Dükenulı Halık Çalgıları Müzesine kondu. Müze Müdürü Sabetkazı Akatayev 1988’de Aray dergisine kaya resminin bir şeklini çizerek koyduğu “Asırlar Öncesinden Gelen Ses” adlı makalesinde resimde dans eden beş kişinin tasvir edildiğini ve en önde bir dombıra resmi olduğunu söylemektedir.
Babalık’ın belirttiğine göre, bu kaya resmi 1988’de Prof. Dr. Kemal Akışev gibi dönemin önde gelen arkeologlarına gösterildi. Onların incelemelerinde kaya resminin M.Ö. 4 bin yılına tarihlendiği tespit edildi. Buna göre, bu kaya resmiyle sazın tarihi 6000 yıl öncesine kadar gitmektedir.
Ne yazık ki, Türk musiki tarihi açısından çok önemli olan bu kaya zamanında gereken ilgiyi görmedi ve hatta kaybolmuştu. Etnograf Jagda Babalık son dönemlerde bu kayanın kaybolduğunun farkına vararak aramaya başladı. Uzun çalışmalar sonucunda kaya Almatı’da Subaylar Evi ile Saz Enstrümanları Müzesi arasındaki bir atıklar deposunda bulundu.
Babalık, Kazakistan’ın bağımsızlığının ilk yıllarındaki karmaşa döneminde Saz Enstrümanları Müzesindeki bazı tarihi eserlerin kaybolduğunu hatırlattı.
Almatıda yayınlanan Aykın gazetesinin 9 Ekim 2008 günkü haberine göre, Kültürel Politika ve Sanat Tarihi Enstitüsünde yapılan basın toplantısında, Kazakların musiki tarihi açısından çok önemli olan bu kaya resminin ikinci kez bulunması ile ilgili olarak kamuoyuna bilgi verildi.
Sanat tarihçisi Cumageldi Necmeddinov “Kazak kültürünün dombıra ile başladığını ve dombıra dersleri alan çocukların kötülüklere bulaşmayacağını her fırsatta dile getiriyorum. Bu sebeple biz dombıranın önemini iyice anlamalı ve onu layık olduğu şekilde değerlendirmeliyiz” dedi.
Dombıra sanatçısı Şamil Abiltay,”Bize Yazarlar Birliği gibi Saz Sanatçıları Birliği’ni kurmak gereklidir. Böyle meseleleri hep birlikte çözmeliyiz. O zaman çalışmalarımız daha verimli olacaktır.” şeklinde konuşarak yerinde bir girişime ön ayak oldu.
Kazak musikisinin en eski belgesi Ikılas Halk Saz Çalğıları Müzesinin baş köşesine kondu. Müze yetkilileri eski kaya resmini kendi göz bebekleri gibi itina ile koruyacaklarını ifade ettiler.
Aradan tam 20 geçtikten sonra, 2008 senesinde Moğolistan’da yapılan kazılardan birinde de dombıranın kendisi bulunmuştu. Bu dombıra Altay dağlarının Moğolistan sırtında uzanan ve Jargalant-Hayrhan olarak adlandırılan kısmında “Omnohon Aman”, yani “On Vadi” isimli yerde bulunan “Nuhen Had”, yani “Mağara Taş” denilen bir mağarada bulunmuştur.
Bu kazıya katılan Kazakistan’ın Gumilev Avrasya Devlet Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Karjavbay Sartkocaulı Türklerin en eski sazı hakkında şunları yazıyor:
“Türk halklarının en önemli çalgısı Türk sazının 1500 yıllık en eskisi Moğolistan’da bir mağarada bulundu. Sazın Türk kültürü ve musiki tarihi acısından en önemli yanı sapında runik Türk yazısının olmasıdır. Bu yazıda “Hoş bir ezginin sesleri insani mest eder” denilmektedir. Bu da Türklerin en eski devirlerden musikiye verdikleri önemi göstermektedir. V. Yüzyıla ait olduğu tahmin edilen sazın günümüzde Kazak, Karakalpak ve Nogay gibi halklarda hala çalınıp söylenen iki telli saz “dombıraya çok benzemektedir. Moğol arkeologlar bu sazın Moğollara ait olduğunu iddia ederken, biz onun Türk çalgısı olduğunu kanıtladık.”
Bu konuda geniş bilgi için bkz: http://www.abdulvahapkara.com/hun-sazi/
Türklerin musiki tarihi böylece derinlik kazanmaktadır. Özellikle Almatıda bulunan bu kaya resmindeki dombıra, bizim görüşümüze göre, 6 bin yıllık tarihe haiz olduğu ve büyük ihtimalle Hunlardan önceki Sakalar devrine ait olması göz önüne alındığında sadece Kazak Türklerinin değil, tüm Türk halklarının musiki tarihinin en eski belgesi olma niteliğine haizdir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’deki musiki tarihçilerimizin bu kaya resmini incelemeleri ve poster haline getirerek tüm Türk Dünyasının istifadesine sunmaları yerinde olacaktır.