Afganistan uzun asırlar boyunca Türk hâkimiyetinde yaşamıştır. Hâlen dahi birçok kaynakta ülkenin kuzeyi Güney Türkistan, Cenûbî Türkistan, Türkistan-ı Sagir, Bend-i Türkistan, Afgan Türkistan’ı gibi adlarla anılmaktadır. Bu tür adlandırmalar yabancı kaynaklarda da karşımıza çıkar: Afghan Turkestan, South Turkestan, Bande Turkestan, Южный Туркестан vb. Ülkede Türk boyları içerisinden Özbek ve Türkmenler ağırlıklı olmak üzere Kazak, Kırgız, Afşar, Kızılbaş gibi küçük Türk toplulukları mevcuttur. Haliyle bölgede Türk eserleri bulunmaktadır.
Güney Türkistan’da bir çok Türk yapılarının yıkılmasının ardından şimdi de sıra Türk Sultanları ve önemli şahsiyetlerin türbeleri tahrip ediliyor. Bölgede yerleştirilen taliban tarafından hem bölgenin demografi yapısı hem de bölgedeki Türklere ait izler silinmeye çalışılıyor.
Sultan Hüseyin BAYKARA Kimdir?
Hüseyin Baykara’nın pek çok çocuğu olmuş, oğullarından yedisi kendisinden önce vefat etmiş, diğerleriyle de iyi ilişkiler içinde olamamış, çıkardıkları isyanlarla uğraşmak zorunda kalmıştır. Birlikte hükümdar ilân edilen büyük oğulları Bedîüzzaman ile Muzaffer Hüseyin kendisinden sonra devleti çok kısa bir müddet ayakta tutabildiler. Özbek Hükümdarı Muhammed Şeybânî Han onları mağlûp ederek Horasan’daki Timurlu hânedanına son verdi (19 Mayıs 1507).
Cesur bir savaşçı olan Hüseyin Baykara Horasan ve civarında otuz yedi yıl parlak bir saltanat sürmüş, bu süre zarfında sanata ve sanatçılara büyük önem vermiştir. Şairler, ressam ve tarihçilerin de aralarında bulunduğu pek çok ilim adamını himaye etmiş, Herat’ı bir kültür ve sanat merkezi haline getirmiştir. Onun himaye ettiği âlimlerin başında çocukluk arkadaşı, daha sonra divan beyi nişancısı ve nedimi olan Ali Şîr Nevâî ile ünlü mutasavvıf şair Molla Abdurrahman-ı Câmî ve Hüseyin Vâiz-i Kâşifî gelmektedir. Bunlar bazı eserlerini Hüseyin Baykara’ya ithaf ettikleri gibi devlet siyasetinde de önemli rol oynamışlardır. Meselâ Ali Şîr Nevâî, Hüseyin Baykara’nın tahta çıktığı sırada on iki imam adına hutbe okutmasına engel olmuştur. Câmî’nin yazdığı mektuplardan âdil olması ve çiftçilerden fazla vergi almaması konusunda ona nasihat ettiği anlaşılmaktadır. Hüseyin Baykara’nın himaye ettiği ve sarayında bulundurduğu kişiler arasında İranlı şairlerden Hâtifî, Ehlî-i Şîrâzî, Âsafî, Seyfî-i Buhârî, Mîr Hüseyn-i Muammâyî, Yûsuf Bedîî, Âhî, Muhammed Sâlih, Hüseyin Kâmî, Hâmidî, Hilâlî-i Çağatâyî ve Benâî; ressamlardan Bihzâd ve Şah Muzaffer; tarihçi Mîrhând ve Hândmîr; hattatlardan Sultan Ali Meşhedî ile Türk asıllı Mîr Ali Herevî; mûsikişinaslardan Hoca Abdullah Murvârîd, Kul Muhammed, Hüseyin Ûdî, Şeyhî Nâyî; bestekârlardan Gulâm Şâdî ve Mîr Azû zikredilebilir.
Hüseyin Baykara’nın hüküm sürdüğü yıllar tezhip, minyatür ve cilt sanatının ilerleme kaydettiği bir dönemdir. Meselâ Herat tezhip okulu tezhip sanatının altın devrini teşkil etmiştir. Daha sonra Safevî sanatına öncülük eden bu okul Osmanlı tezhip sanatının gelişmesinde de etkili olmuştur. Hüseyin Baykara’nın himayesinde Ali Şîr Nevâî, Molla Câmî, Gulâm Şâdî ve daha pek çok sanatkârın çalışmaları sonucu mûsikide önemli bir yeri olan “Herat mûsiki okulu” doğmuştur.
İmar faaliyetleriyle de ilgilenen Hüseyin Baykara, Cihânârâ Sarayı ile kendi adını taşıyan bir cami ve medrese inşa ettirdi. Şifâiye adı verilen tıp okulu ve hastahane de onun döneminde hizmete girdi. Sultan Hüseyin Baykara genellikle öğleye kadar devlet işleriyle meşgul olup öğleden sonra sarayındaki kültür, sanat ve edebiyat adamlarıyla sohbetler düzenlerdi. “Hüseyin Baykara divanı” veya “Hüseyin Baykara meclisi” diye meşhur olan bu eğlence ve şiir sohbetleri pek çok Türk sarayında sanat, edebiyat ve şiirin himaye edilmesine örnek teşkil etmiştir. Osmanlı edebiyatında Hüseyin Baykara adı daha ziyade sazlı sözlü eğlencelerle anılmış, pek çok şair kendi dönemindeki meclisleri Baykara meclislerine benzetmeyi âdet edinmiştir.
Hüseyin Baykara ile Ali Şîr Nevâî, klasik Çağatay edebiyatında Nevâî-Baykara devri diye anılan bir dönem açmışlardır. Hüseyin Baykara Hüseynî mahlasıyla Çağatayca ve Farsça şiirler yazmıştır. Ali Şîr Nevâî gibi Çağatay dili ve edebiyatının klasik seviyeye ulaşmasında önemli rol oynayan Hüseyin Baykara’nın bu şiirleri devrinde şairlerin beğenisini kazanmıştır. Nitekim Ali Şîr Nevâî Mecâlisü’n-nefâis adlı eserinde Baykara’nın şair kişiliğini övmüştür. Ancak bazı şiirlerinin edebî nitelik taşımakla birlikte çoğunun sıradan olduğunu belirten kaynaklar da vardır (meselâ bk. Baburnâme [trc. Reşit Rahmeti Arat], II, 255). Hüseyin Baykara mûsiki ve hat sanatıyla da meşgul olmuş ve İran’da divanî hattını güzel yazan hattatlar arasında yer almıştır.
Eserleri. 1. Divan. Çağatayca ve Farsça şiirlerini ihtiva eden eser, Özbek şairi Fıtrat’ın kütüphanesinde bulunan bir nüsha esas alınarak ilk defa Ali Asgar Hikmet tarafından yayımlanmıştır (Bakü 1926). İsmail Hikmet Ertaylan da İstanbul’daki bir nüshayı 1946’da neşretmiştir. Divan daha sonra Muhammed Yâkub Vâhidî Cûzcânî tarafından Kâbil’de yayımlanmıştır (1346 hş./1967; yazma nüshaları için bk. Bilhan, s. 64-65). Safevîler’den I. Sultan Hüseyin’in emriyle yapılan, Hüseyin Baykara’nın bazı şiirlerinin Farsça’ya tercümesinden oluşan bir derleme British Museum’dadır (OR. 3379). 2. Risâle-i Hüseyn-i Baykara. Hüseyin Baykara yedi bölümden oluşan bu eserinde sırasıyla kendi nesebini, dervişlere gösterdiği saygıyı, adalete düşkünlüğünü, kurduğu vakıfları, Molla Câmî’ye gösterdiği hürmeti, şairleri himaye ettiğini ve Nevâî’nin faziletlerini anlatır; kendini ideal bir müslüman hükümdar olarak tanıtmaya çalışır. Risâle, 1945’te İsmail Hikmet Ertaylan tarafından faksimile olarak (eserin transkripsiyonu için bk. TDED, I/1 [1946], s. 41-47), 1954 yılında Turhan Gencevî tarafından İtalyanca tercüme ile beraber (bk. bibl.) ve Cûzcânî’nin neşrettiği Hüseyin Baykara divanının sonunda yayımlanmıştır (Kâbil 1346 hş./1967, s. 212-226). Eserin bir nüshası İstanbul Arkeoloji Kütüphanesi’nde Şükürnâme adıyla kayıtlıdır (nr. 257). 3. Gül ü Mül. Mehdî Beyânî, Baykara’nın ünlü hattat Meşhedî tarafından 1490’da istinsah edilen Gül ü Mül adlı risâlesinin Tahran’da Dr. Mehdevî adlı bir şahsın özel kütüphanesinde bulunduğunu söyler.
Sâm Mirza Safevî’nin Hüseyin Baykara’ya nisbet ettiği (Tuḥfe-i Sâmî, s. 12) velîlerin hayatından bahseden Mecâlisü’l-uşşâk adlı eser Bâbür’e (Baburnâme, II, 275-276), Hândmîr’e göre ise (Ḥabîbü’s-siyer, IV, 325) Kemâleddin Hüseyin Gazurgâhî’ye aittir. Bu eserin içinde yer alan kısa bir “Hüsrev ü Şîrîn” hikâyesi sebebiyle Hüseyin Baykara da “Hüsrev ü Şîrîn” mesnevisi yazan şairler arasında gösterilmiştir (Timurtaş, s. 33-34).
Hüseyin Baykara, Bâyezîd-i Bistâmî’nin soyundan Şemseddin Muhammed’in isteğiyle, Belh yakınlarında bir köyde bulunan ve Hz. Ali’ye ait olduğu söylenen bir makamın üzerine türbe yaptırmış, burada daha sonra çarşı ve hamamlarıyla yeni bir köy kurulup vakıflar tahsis edilmiştir. Bu köy XIX. yüzyılda büyüyerek Mezârışerif adıyla Afganistan’ın en büyük şehirlerinden biri haline gelmiştir.